Ceza ve mükafat verirken çocuklarınıza eşit davranmayın!
Önceki yazımızda, suç işleyen çocuklardaki davranış bozukluklarını mükafat vererek düzeltmenin doğru bir yaklaşım tarzı olduğundan bahsetmiştik. Cezanın çocuğun dünyasında açtığı yaralara değinmiştik. Bu yazımızda ise davranış değiştirmede ceza ve mükafat nasıl kullanılmalıdır konusunu ele alacağız.
Başarı anlarında çocuklara mükafat verirken nelere dikkat etmeliyiz, hiç düşündük mü? Mükafatın büyüklüğü ve önemini kendimize göre mi, yoksa çocuğun dünyasına göre mi seçiyoruz? 10 yaşındaki bir çocuğun başarılı bir davranışının, sıfır kilometre bir Mercedes ile mükafatlandırılması gerçekten bir mükafat mıdır? Mükafat denilince aklımıza maddi mükafat mı geliyor, yoksa sosyal, duygusal mükafatları da mükafat olarak kullanıyor muyuz?
Ceza ve mükafat, davranış değiştirmek için bir araçtır. Hasta bir insana verilen ilaç gibidir. Bir ilaç gibi tedavi edici tesiri vardır, o halde bu ilacın yanlış kullanılması ne gibi sonuçlar doğurur?
Sözgelimi, çocukları arasında ceza ve mükafatta eşit olmaya çalışan bir anne ve baba doğru mu yapmaktadır? İsterseniz bu noktadan başlayarak adım adım ceza ve mükafat konusunu ele alalım.
Eşitlik mi, adalet mi, merhamet mi?
Birçok anne-baba çocuklarına karşı eşit olmaya çalışırken, adalet duygusunu zedelemektedirler. Aynı hatayı yapan çocuklara aynı cezayı vermek adaletli bir davranış değildir. Aynı başarıyı elde eden çocuklara da aynı mükafatı vermek adaletli bir davranış olmayabilir.
Mesela:
Bir annenin 7 yaşında bir kızı, 11 yaşında bir oğlu vardır. Anne, akşam yemeği için köfte yapmaya karar verir. Ancak büyük oğlan köftenin içerisinde maydanoz sevmemekte, ama acıyı çok sevmektedir. Küçük kız ise, abisinin tam tersi, acılı yemek yiyememektedir.
Şimdi soru şu: “Acaba anne, çocuklara eşit davranacağım diye, herkes için tek bir çeşit maydanozlu ve acılı bir köfte hazırlamış olsa, eşitliği sağladığı gibi, adaleti de korumuş olur mu? Yoksa, oğluna maydanozsuz, kızına da acısız köfte hazırlasa, köftelerin içeriğinde “eşitlik” bozulduğu gibi, adalet de bozulmuş olur mu?
Tıpkı bu köfte örneğinde olduğu gibi, aynı hatayı yapan çocuklara, aynı şekilde ceza vermek, her ne kadar eşit bir davranış gibi görünse de, her zaman adaletli sonuç doğurmayabilir.
Çünkü her çocuk farklıdır. Kimi çocuklar duygusallıkta çok yoğundurlar. Kaşının üzerinde gözünün olduğunun hatırlatılması bile onu incitebilirken, bazı çocuklar çok gerçekçidir ve söyleyeceğiniz birçok şey onu ruhen hiç etkilemeyebilir. Aynı yanlışı yapan çocukların, aynı cezayı hak ettiklerini düşünmek adaletsizce bir yaklaşım olabilir. Bu yüzden çocuklara ceza ve mükafat verirken onların ruh dünyası ve karakterleri mutlak suretle hesaba katılmalıdır.
Genellikle otoriter aileler çocuklarına karşı eşit muamele göstermek isterlerken, demokratik yapılı ailelerde ceza ve mükafat verilirken adalet daha öncelikli sırada yer alır.
İdeal aile yapısında, çocuklara karşı ceza ve mükafat verilirken, adaletle davranmak da yeterli değildir. İdeal aileler ceza ve mükafat dengesinde “adalet”i değil, “merhamet”i daha çok ön planda tutarlar.
Ceza ve mükafatı veren kişi önemlidir
Ceza ve mükafat verirken sadece çocuğun karakteri ve ruh dünyası değil, aynı zamanda cezayı veren şahsın kim olduğu da önemlidir.
Çok zaman şahit olmuşuzdur. Öğretmenler, başarılı olan öğrencilerine küçük mükafatlar verirler. Öğretmenlerin verdikleri bu küçük mükafatın maddi değeri çok az olsa da, çocuklar tarafından bu mükafat uzun süre unutulmaz. Öğrenciler her fırsatta bunu çevrelerine anlatmak isterler. Aynı mükafat anne baba tarafından verilmiş olsa bu kadar tesir etmeyebilir. Çünkü ceza ve mükafatın kendisi önemli olduğu gibi, kimin tarafından da verildiği önemlidir.
Çocuk aynı ceza veya mükafatta, ceza veya mükafatı veren kişi değiştikçe farklı farklı duygusal tepki oluştururlar.
Bir çocuğun aynı cezayı, annesinden ve babasından alması arasında büyük bir fark olabilir. Bunun yanı sıra, iki farklı çocuğa aynı mükafat veya cezayı veren aynı şahıs, iki çocuktan aynı tepkiyi alamayabilir.
Bu sebeple, anne babaların, “bu çocuğa ne kadar ceza verirsem vereyim tesir etmiyor. Ama diğeri çok akıllı maşallah” demeleri çok da gerçekçi değildir.
O halde anne ve babalar, çocuklarına ceza ve mükafat vereceklerinde, ceza veya mükafatı veren şahıs faktörünü de hesaba katmalıdır.
Ceza ve mükafatın verileceği an önemlidir
Kendi çocukluğumuzu düşünürsek eğer, çocukluğumuza ait öyle anlar vardır ki, bir ömür boyu hayallerimizden çıkmaz.
Kötü bir günde, güzel bir mükafat alan çocuk ile, güzel bir günde güzel bir mükafat alan çocuğun sevinci bir olur mu?
Aynı çocuğa, aynı şahıs, aynı ceza veya mükafatı ayrı ayrı günlerde verdiğinde sonuçlar da farklı olabilir.
Mesela:
Çarşıya alışveriş için çıktığınızı düşünün. Yoğun geçen alışveriş sırasında bir ara, okuldaki başarılı notları için kızınıza da bir kalem aldınız ve verdiniz. Bu mu daha motive edici bir mükafat verme dakikasıdır, yoksa, aynı hediyeyi bir aile toplantısı düzenleyerek, kızınızın başarısını takdir ederek vermeniz mi daha etkileyici sonuç doğuracaktır?
Tıpkı bunun gibi, doğum günleri, bayramlar ve ailenin topluca bulunduğu anlar, çocuklara mükafat verme açısından en uygun zamanlardır.
O halde anne ve babalar, çocuklarına ceza ve mükafat verirken ceza ve mükafatı verdikleri zamana da çok dikkat etmelidirler.
Ceza ve mükafatın üç temel noktasını bir şekil ile izah edecek olursak:
Mükafatları üçe ayırmak mümkündür:
1. Sosyal mükafatlar: Bir çocuğu, içinde yaşadığı ve sevdiği sosyal çevresini dikkate alarak mükafat vermeye sosyal mükafat denilir. Mesela, bir aile toplantısı sırasında, okulda aldığı başarıyı duyurmak, çocuk için sosyal bir mükafat sayılabilir.
2. Duygusal mükafat: Çocuğun duygularına doğrudan hitap eden mükafat şeklidir. Mesela, doğru yaptığı bir davranış karşısında, saçı okşanarak “ne kadar da güzel yaptın” denilmesi duygusal mükafata girebilir.
3. Maddi mükafatlar: Çocuğun doğru davranışını teşvik etmek için verilecek olan maddi mükafatlardır. Okulda güzel bir karne alan çocuğa, çok sevdiği bir oyuncağı almak veya harçlık vermek materyal mükafatlar içerisinde sayılabilir.
Çocuklar mükafatlandırılırken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir.
1. Çocuk mükafatı neden aldığını bilmelidir.
2. Mükafat zamanında verilmeli, ertelenmemelidir.
3. Mükafat abartılı olmamalıdır.
4. Mükafatın değeri, çocuğun mükafata verdiği değer kadar olduğu unutulmamalıdır.
5. Davranış güzelleştikçe, daha büyük mükafata geçilmelidir.
6. Mükafat pazarlık konusu haline getirilmemelidir.
7. Maddi mükafatın son noktası hediyeleşmeyi öğrenmek, duygusal mükafattaki son nokta şefkati öğrenmek, duygusal mükafattaki son nokta empati duygusunu kazanmaktır.
Cezalar üçe ayrılır:
1. Duygusal cezalar : Çocuğa verilebilecek en ağır ceza, duygusal cezadır. Bu cezalar çocuğun duygularını altüst eden cezalardır. Duygusal cezalar çocukların davranışlarını düzeltmek yerine, onlardaki nefret duygularını besler. Çocuklara küsmek, bu tür cezalar içerisinde yer alır.
2. Sosyal cezalar : Çocukların sosyal çevresini aracı olarak kullanarak cezalandırmaktır ki, duygusal cezalardan sonra en ağır ceza şeklidir. Bu tür cezalara örnek olarak, çocuğun başkalarının yanında iken cezalandırılması verilebilir. Çocuğun sevdiği arkadaşlarından uzaklaştırılması da sosyal bir cezadır. Sosyal cezalar çocuğu içine kapanık hale getirir.
3. Fiziki cezalar : Çocukların dövülerek cezalandırılması ve yanlış davranışlardan alıkonulmasıdır. Fiziki cezalar, hiçbir kötü davranışın değişmesini sağlamaz, sadece yanlış davranışın sergileneceği zamanı erteler. Fiziki cezalar, çocuklarda nefret hissini körükler.
Davranışın cezalandırılması: Cezanın asıl amacı yanlış davranışın cezalandırılmasıdır. Yalan söyleyen bir çocuğun kendisi değil, yalanı cezalandırılmalıdır. Davranışın cezalandırılması, çocukların kişiliğini koruduğu gibi, anormal davranışın, anormal görülmesini kolaylaştırır.
Ceza verirken şu hususlara dikkat edilmelidir.
1. Cezalar çocuğun kişiliğine yönelik olmamalıdır. Mesela, yalan söyleyen bir çocuk için, “sen çok kötü bir çocuksun” demek, çocuğun kişilik ve benliğini cezalandırmak olur. Çocuğun doğrudan şahsına yönelmiş cezalar, anormal davranışı düzeltmediği gibi, çocuğun kendine olan saygısını yitirmesine sebep olur.
2. Cezanın verilmesi bir başka kişiye devredilmemelidir. Mesela, yalan söyleyen bir çocuk için annenin “ben bu yalanını babana söyleyeyim de sana gününü göstersin” şeklindeki bir yaklaşımı yanlıştır. Çünkü, çocuk yaptığı bir hatanın tespit edilmesiyle zaten doğal bir cezayı vicdanında almış olur. Çocuğun yanlış davranışını babaya da duyurmak ve cezanın onun tarafından verileceği ile tehdit etmek, çocuk ile yaptığı yanlışı iyice bütünleştirir. Çocuk bir süre sonra, kendisinin zaten yalancı biri olarak tanındığını düşünerek, yalanı kendi tabiatı kabul edebilir. Başlangıçta utana sıkıla yalan söyleyen çocuk, profesyonel bir yalancı olabilir.
3. Ceza anında verilmelidir. Cezayı gerektiren anormal davranış sergilendiğinde vakit kaybedilmeden ceza verilmelidir. “Ben sana yarın... cezası vereceğim” veya “akşama sana... yaptırmayacağım” şeklindeki yaklaşımlar yanlıştır.
4. Cezada pazarlık yapılmamalıdır. Verilen ceza çocuk tarafından beğenilmediğinde, farklı bir ceza verilmeye çalışılmamalıdır.
5. Ceza verirken öfkeli davranılmamalı, soğukkanlı olunmalıdır. Cezayı veren kişi, bozulan kendi duygusal atmosferini cezaya yansıtmamalıdır.
6. Ceza vaktinde bitirilmeli, gereğinden çok uzatılmamalıdır.
7. Cezanın amacı davranışı düzeltmektir. Çocuk yaptığı yanlışı fark ettiğinde veya davranışını değiştirdiğinde, cezaya son verilmelidir.
Her ne kadar ceza, davranış düzeltmede bir araç olarak kullanılsa da, aşağıdaki negatif sonuçları da beraberinde getirir.
1- Ceza, çocuğun iç dünyasında ezilmişlik duygusu oluşturabilir. Bu ezilmişlik duygusu ile çocuk, yanlış davranışı devam ettirerek, kendisini cezalandıran şahsı cezalandırmak isteyebilir.
2- Ceza, hırs doğurup bir başka kötü davranışın tetikleyicisi olabilir.
3- İstediği bir davranışı ceza korkusu ile sergileyemeyen çocuk, iç dünyasındaki istek ile dış dünyadaki ceza arasında sıkışıp kalabilir. Bu ise çocuğun samimi olamamasına sebep verir.
4- Ceza, çocukların küçük yaşta “öfke ve nefret” duyguları ile tanışmasına sebep olabilir. |