RİSALE-İ NURUN HARİÇ MEMLEKETLERDEKİ FÜTUHATINA KISA BİR BAKIŞ
Risale-i Nur, Yirminci Asrın ilim ve fen seviyesine uygun müsbet bir metodla akla ve kalbe hitab ederek ikna ve isbat yoluyla gittiği için, yalnız Türkiye'de değil, hariç memleketlerde de hüsn-ü kabule mazhar olmuştur. Eserler, memleketimizde yeni yazı ile matbaalarda basılmadan evvel, başta Pakistan ve Irak olmak üzere diğer İslâm memleketlerinde Arapça, Orduca, İngilizce ve Hindçe tâbedilerek bütün Âlem-i İslâma tanıtılmış ve fevkalâde teveccühe mazhar olarak geniş bir okuyucu kitlesi bulmuştur.
Bediüzzaman, kırk-elli seneden beri, yalnız Âlem-i İslâmda değil, bütün dünyaca tanınmış mümtaz bir şahsiyettir. Kendisi, küçük yaşından beri ilim sahasında ilzam edilmemiş olduğundan; gerek dahilde ve gerekse hariçte nazarlar üzerine çevrilmiştir. Âlem-i İslâmın ilim merkezi olan Cami-ül Ezher, onun mertebe-i ilmini ve yüksek zekâsını Üniversite Rektörü Şeyh Bahid gibi müdakkik âlimler vasıtasıyla idrak ederken, müsbet ilimlerdeki derin vukufu da bütün dünyaya yayılıyordu. Mısır matbuatında "Fatîn-ül Asr" diye tavsif edilerek hakkında makaleler neşrediliyordu. Kendisi, bundan kırkbeş-elli sene önce, Şam'da, içinde yüz ehl-i ilim bulunan onbin kişilik muazzam bir cemaata Cami-ül Emevî'de irad ettiği mühim bir hutbede, Âlem-i İslâmın geri kalış sebeblerini ve nasıl ilerleyebileceğini izah ederek, Âlem-i İslâmın ittifakının ne kadar zarurî olduğunu beyan etmişti.
Bu hutbesi bütün Âlem-i İslâmda hayranlıkla karşılanmış ve ilim meclislerinde ismi çok anılmaya başlanmıştır. Onun mücahede ve mücadelelerini işiten ve eserlerini okuyan binlerce kişi ona karşı büyük bir alâka duymaya başlamışlardır. Cami-ül Ezher'in hamiyetli talebeleri bir Hadîs-i Şerifin medar-ı evham olmuş mânasını Üstad Bediüzzaman'dan sormuşlar ve Üstad hasta olması dolayısıyla talebeleri, Risale-i Nur'dan o meseleye müteallik mevzuları ve Üstad tarafından daha evvel o Hadîs dolayısıyla gelebilecek bir suale verilmiş kat'î bir cevabı bir araya getirerek göndermişler ve bu cevab gayet takdirle karşılanmıştır. Pakistan Maarif Nâzır Vekili Ali Ekber Şah (şimdi Sind Üniversitesinde Rektör), Türkiye'ye geldiği zaman Bediüzzaman'ı ziyaret etmiş ve memleketimizden ayrılırken Üstad ve eserleri hakkında gençliğe bir hitabede bulunmuş ve memleketine muvasalatında da beraberinde götürdüğü Nur Külliyatının, resmen üniversitede okutturulması ve Orduca'ya tercümesi için teşebbüse geçmiştir.
Pakistan'da münteşir Arabça ve İngilizce gazete ve mecmualarda Üstad ve eserleri okuyuculara tanıtılmış; Türkiye'deki İslâmî inkişaf, Risale-i Nur faaliyetinin bir semeresi olarak belirtilmiş, Üstad Bediüzzaman Âlem-i İslâmın mânevî lideri olarak zikredilmiş ve "Hazret-i Bediüzzaman Said Nursî" diye hakkında birçok makaleler yazılmıştır. Bugün Risale-i Nur, İslâm âlemince, İslâmiyete yöneltilen hücumları kıran bir Sedd-i Kur'ânî olarak bilinmekte ve kabul edilmektedir.
Risale-i Nur; Avrupa, Amerika ve Afrika'da da hüsn-ü teveccühe mazhar olmuş; başta bahtiyar Almanya ve Finlandiya olmak üzere, birçok memleketlerde okunmaya başlanmıştır.
Bu cümleden olmak üzere, Almanya'da Berlin Teknik Üniversitesi İlâhiyat bölümünde Risale-i Nur hakkında konferans tertib edilmiştir. Almanya'daki İslâmî fütuhatta Risale-i Nurun büyük rolü olmuştur.
Yunanistan'ın Gümülcine şehrinde Hâfız Ali Efendi tarafından açılan dershanede Risale-i Nur dersleri de okutturulmakta ve yüzlerce Risale-i Nur talebesi yetişmektedir.
Finlandiya'da İslâm Cemaati Reisi tarafından Risale-i Nur neşredilmekte ve bu sayede birçok Finli Müslüman olmaktadır. Japonya ve Kore'de de Risale-i Nur'un birçok okuyucuları bulunmaktadır. Kore harbi münasebetiyle Türkiye'den Kore'ye giden müteaddid Nur talebeleri tarafından bütün külliyat oraya götürülmüş; bu eserlerin bir kısmı Japon üniversitelerine ve bir kısmı da Kore Kütübhanelerine hediye edilmiştir. Bu vesile ile Japonya'daki İslâm cemaati de, Risale-i Nur'dan istifade etmeye başlamıştır.
Hindistan ve Endonezya'daki Müslümanlar da Risale-i Nur'dan mahrum kalmamışlardır. Hacca giden bir Nur talebesi tanıştığı bir Hindli âlime Risale-i Nur Külliyatını hediye etmiş ve o âlim de eserleri Hindçeye tercüme edeceğini ve bunun kendisi için büyük bir vazife olduğuna inandığını söylemiştir.
Amerika'daki Waşhington Camiine bazı risaleler hediye edilmiş ve buradaki Müslümanların da bu eserlerden istifadeleri sağlanmıştır.
Irak'tan gönderilen Risale-i Nur eserleri münasebetiyle, Waşhington İslâm Kültür Merkezi Genel Sekreteri tarafından eserleri gönderen Nur talebesine bir teşekkür mektubu yazılmıştır.
Mezkûr beyanatımız Risale-i Nur'un hariç memleketlerdeki inkişafının malûmatımız çerçevesindeki birkaç nümunesidir.
Yakında tâbedilecek "Mucizeli Kur'an"da Hâfız Osman hattı aynen muhafaza edilmekle beraber; Kur'ânın lâfzî mu'cizeleri gösterilmiştir. Bu Kur'anın, Âlem-i İslâm başta olmak üzere bütün dünyaca ne büyük bir alâka ile karşılanacağı şübhesizdir.
Bütün bunlar, Risale-i Nur'un dünya çapında muazzam bir boşluğu doldurmakta olduğunun delil ve emareleri değil midir? Bütün beşeriyet, Kur'âna ve dolayısıyla asrımızda onun mânevî i'cazını isbat ve beyan eden Risale-i Nur'a muhtaçtır.
İşte bu kısımda, Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında hariç memleketlerde intişar eden makalelerin bir kısmını, Üstada ve talebelerine gelen mektublardan bazılarını aşağıya dercediyoruz.
* * *
Sind Üniversitesinin Kıymetli Dekanı Ali Ekber Şah'ın Ankara'daki Bir Nur Talebesine Yazdığı Mektub
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ
Aziz Sıddık Kardeşim,
Çok zamandan beri size mektub yazmadığım için özür dilerim. İnşâallah bundan sonra sık sık yazacağım. Ve sizden de, sık sık yazmanızı rica ederim. Muhabbetimde hiçbir azalma yok, belki bu muhabbet daha da artıyor.
Türkçe bilmiyorum, lâkin sizin Risale-i Nur'u görüyorum ve çok beğeniyorum.
"Zeban-i yâr-i men Türkî ve men Türkî nemîdânem,
Çe hûşbûde eğer bûde zebaneş der dehânem.
Bu ne kadar iyidir ki, külliyatınızın adı da Nur'dur ve bu, Nur'un dâisidir. Aramızda ruhanî rabıta var. Allahtan, bu ruhanî taallûkatlarını çok çok pâyidar etmesini dua ederim. Türkiye'de iken dostlarınızla da görüşmüştüm. Onların hallerini yazın ve hürmet ve selâmlarımı tebliğ ediniz, meşkûr olurum. Hazret-i Nur nasıldır? Onun hakkında yazın ve selâmlarımı ve hulûslarımı, hizmetinde olduğumuzu arzediniz. Sabir İhsanoğlu ile görüştüm ve şimdilik onunla beraber oturup Türkiye'ye ait ve sizler hakkında bahsetmekteyim. Bizler biraz daha çalışacağız ve din hizmetinde olacağız, Allah yardım etsin.
Mektuba son verirken, sıhhat için dua eder, Cenab-ı Hak'tan Müslümanlara emniyet vermesini yalvarırım.
Din Kardeşiniz
SEYYİD ALİ EKBER ŞAH
Sind Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dekanı
Haydarabad - Batı Pâkistan
* * *
Pâkistan İslâm Talebe Cemiyeti Reisinden Üstad Bediüzzaman Hazretlerine Gelen Mektub:
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Pâkistan Talebe Cemiyeti yıllık kongresi Pakistan'ın payitahtı olan Karaşi'de Hicrî 14-15-16 Rebiülâhir 1377, Milâdî 8-9-10 Aralık 1957'de toplanacağını bildirmekle şerefyâb oluruz. İslâmiyet uğruna çalışan gençleri teşci etmek gayesiyle, bu kongre münasebetiyle mesajınızı göndermenizi rica ederiz.
Belki semâhatlı Efendimiz, Pakistan'daki Müslüman Talebe cemiyetinin İslâmiyeti şiar edindiğini biliyorlar... Ve cihandaki müşkül mes'eleleri doğruca halledebilecek ancak İslâm dininin olduğuna da inanmaktadır.
Bu cemiyet, Pakistan'da en kuvvetli bir cemiyet, en sağlam bir içtimaî nizam olup, on seneden beri cihanşümûl İslâmiyet fikrini ve yüksek nizamlarını talebe önünde ve topluluklarında isbat etmeye çalışmaktadır.
Ayrıca müsaadelerinizi.. ve lâyık olduğu şekilde bizim sizde olan ümidlerimizi boşa çıkarmayacağınızdan eminiz. Çok teşekkürler ederiz. Selâmlar...
Din Kardeşiniz
İBSAR ALİM
Pâkistan İslâm Talebe Cemiyeti Reisi
* * *
Risale-i Nur'un Pâkistanda Neşriyatını Yaparak Pek Çok Kimselerin Bu Eserlerden İstifadesini Sağlayan Karaşi Üniversitesi Türk Tarih Bölümü Asistanı ve Dört Büyük Gazetenin Muharriri M. Sabir'in Bir Mektubu
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Muhterem din kardeşlerimiz,
Kıymetli Mektubunuzu aldım, çok çok teşekkürler.
Hazret-i Üstadımız Said Nursî'nin hal ve sıhhati nasıldır? Onu seven talebeler ve halk soruyor. Bana haber göndermenizi rica ederim.
Bu ay içerisinde Hindistan'da, İslâmiyetin ve Türklerin hakikî düşmanı olan siyonist ve kızıl kâfirlere karşı dört makale neşrettim. Türk-Pakistan dostluğunun esas ve tarihi hakkında da, Karaşi'de bir fıkra neşrettim, size de gönderdim. "İmam" adlı aylık bir gazetede, "Rusya'da Mazlûm Müslüman" başlıklı bir makale yazdım, bunu da gönderdim ve başka Orduca gazetelere de gönderdim. Maksadım, İslâmiyete hizmet, Türk edebiyatını tanıtmak ve Türk düşmanlarına karşı, yazmak ve çalışmaktır.
..................................................................................................................
Burada mühim bir kitab neşretmek istiyorum, bunun için size yazıyorum. Bu hususta Halkçıları tanıttırıyorum ki; bunlar, Türklere karşı çalışmışlar ve cumhuriyet adına bütün milleti aldatıp dindarları zindanlara atmışlardı. Karaşi'de neşredilen bu makaleleri bir kitab halinde tâbetmek istiyorum. Bize ne kadar materyal verirseniz, hepsi burada neşrolacak.
Bu mektubumdan sonra, size mühim bir mektub yazacağım ve bunda, niçin Üstadın İslâm Dünyasının en büyük din şahsiyeti olduğu ve bunun gibi hiçbir adam, ne Endonezya, ne Hind-Pak Yarımadası, ne Arab ve ne de Afrika'da çıkmadığı gösterilecek.
Ey Nurcu dostlarım! Türk-Pakistan dostluğu için çalışınız, komünistlerden âgâh olunuz. İftihar ederiz ki, Türkiye ile Pâkistan, Bağdad Paktı muahedesinde şeriktir. Yolumuz İslâmîdir, ne Arabcılık, ne İrancılık...
Geçen ay, Seyyid Ali Ekber Şah beni çağırdı, bu zat 1950 de Üstadımızı görmüş, bana çok iyi malûmat verdi. O, makalelerle de Üstadı tanıtmış ve Yahudiler aleyhinde yazmıştır. Bu zat, Üstada selâmlar ve talebelere dualar ediyor ve diyor ki: "Ben iki adamın tesiri altında kaldım: Biri Mevlânâ, diğeri de Said Nursî."
M. Sabir
* * *
M. Sabir'in Diğer Bir Mektubu
..................................................................................................................
Bir habere göre, Menderes Hükûmeti Âlem-i İslâmın ve dünyanın büyük mütefekkiri olan Hazret-i Üstad Said Nursî'nin çok mühim İslâmî eserleri olan Risale-i Nur'un neşri için emir vermiş. Bu haberden, Pakistanlı din yolunda çalışan adamlar büyük bir sevinç içinde kalmıştır. Bu neşir münasebetiyle, Hazret-i Said Nursî'yi, talebelerini ve Türk din kardeşlerimizi ruh u canımızla tebrik eder, milleti zulüm ve istibdad ve dinsizlikten kurtaran başta Menderes olmak üzere bütün Demokratlara teşekkür ederim.
Bu hareketten dolayı, Türk Milleti aleyhinde yapılan haricî propagandalar kırılacak ve Âlem-i İslâmın, Türkiye'ye olan eski muhabbeti yeniden vücud bulacaktır. Ben, bir Pakistanlı müslüman, Türkiye'ye hiç gitmedim, Said Nursî'yi görmedim, lâkin İstanbul Üniversitesi Nur talebelerinin neşrettikleri kitablardan bazı parçaları mütalâa ederek, hakikî, ruhanî bir lezzet hissettim. Ve şimdi, bu uzak diyarda bir Nur şakirdi oldum.
Ana dilim Orduca'da yazılmış bu gibi eserler yok. Ve Nursî gibi bir din kahramanı, Hindistan ve Pakistan'da yok. Bu bir hakikattır. Eğer bu eserler Orduca'ya tercüme edilirse, büyük İslâmî hizmetler olacağını ümid ediyoruz. Filhakika, komünizme karşı neşriyat yoluyla mücadele çok zarurîdir. Ve Demokratlar tüzüklerinde buna yer vermiştir. İnşâallah, bu gibi İslâmî faaliyetlerle, Türklere karşı çalışan komünistler, farmasonlar ve başkaları mahvolacak ve istikbalde Türkiye eski yüksek makamına terakki edecek... Âmin!
M. Sabir
Er Râbadlı
Pâkistanda Bir Nur Şakirdi
* * *
Karaşi Nur Talebeleri Adına Yazılan Bir Mektub
Karaşi Nur Talebeleri:
PAKİSTAN
M. Sabir İhsanoğlu, M. A. (Prev)
Department of İslamic History and Culture
University of Karachi
İslamic Republic of Pâkistan
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Muhterem Efendim,
Aziz ve büyük Üstadımız olan Hazret-i Bediüzzaman Said Nursî'nin mühim eserlerini aldım. Başka eserlerini görmemiştim. Siz bana ilk defa olarak gönderdiniz. İmtihanım çok yakın. Mayıstan sonra Hazret-i Üstad hakkında ve onun îmanî ve Kur'ânî hizmetlerine ait makaleler yazacağım İnşâallah, sizlere burada neşrolunan nüshalardan da göndereceğim. Maddeten sizi tanımıyorsam da, mânen tanırım. Kur'ân-ı Kerîme göre bütün Müslümanlar hakikî bir kardeş gibi... Ben size, sizin İslâmî birader ve bahusus Türkiyeli Müslüman ve Nurcu olmanız haysiyetiyle yazıyorum. Ben bir Pakistanlıyım, Türkiyeli değilim. Ana dilim Türkçe değil, fakat Nur talebesiyim. Bediüzzaman Said Nursî'yi en büyük din ve fikir adamı bilirim ve kendimi bir Nur talebesi ilân ederim. Said Nursî Hazretleri değil sizlerin, bütün İslâm gençliğinin üstadıdır. Maalesef memleketimizde Türkçe bilen yoktur, bunun için Üstadın hizmetlerine nâvâkıftırlar.
Pakistan'dan Risale-i Nur hakkında size malûmat veriyorum:
Üstad ve Türkiye hakkında malûmat çok azdır. İki yıldır biraz çalışıyorum. Pakistan, Buhara ve Birma gazetelerinde makaleler yazdım. Çok takdir edilip, benden Türkler ve Risale-i Nur hakkında yazılar rica ettiler. Benim, evvelâ Üstad hakkında malûmatım yoktu. Bu meyanda Salih Özcan adlı bir gence, Türkiye'ye dair kitablar göndermesi için yazdım, bana gönderdiler. Bunlardan birisi Serdengeçti idi. Bunda, Risale-i Nur hakkında bir makale gördüm. Okudum, istifade ettim ve Nur hakkında malûmat toplamaya başladım. Ben onun eserlerini okuyup yazmayı çok isterdim. O zamandan beri onun yazılarını okudum düşündüm; O nedir? Bana malûm oldu ki: Ona karşı İslâm düşmanları propaganda yapmışlar. Onun hakkında bugüne kadar oniki makale yazdım. Davet (Delhi), İstiklâl (Rangoon), Tasnim (Lahore), Elmünir (Layelpur), Asia (Lahore), Müslim (Dakka), İnkılâb (Karachi), Anjam ve Ceng (Karachi) ve diğer bazı gazetelerde yazmıştım.
Üstad hakkında yazılan bu makaleler, diğer dillere de tercüme edilmiştir. Bugün Onu, binlerce belki milyonlarca müslim ve gayr-ı müslim biliyor, benden, onun hakkında malûmat istiyorlar. Her gazete onun hakkında yazmak istiyor. İnşâallah, üç ay sonra bu konuda bütün enerjimle çalışacağım. Düşman-ı İslâmdan korkmuyorum. Karaşi'de Üstadın kitablarını ve başka Türkçe kitabları topladım ve bir küçük kütübhane tesis ettim. Türkiye'den gelen bütün kitablar buradadır.
Bu yıl "Türk-Pakistan Talebeler Birliği" adlı bir cemiyet kurmak niyetindeyiz. Nur dostlarımızdan rica ederim ki, Türk-Pakistan dostluğunun bağlarını müstahkem eylesinler; Ordu lisanı da okusunlar. Bu yarımadada yüzotuz milyon Müslümanın millî lisanı yalnız Orducadır.. Bizler, burada Türkçe için çalışırız. Türkçe bilen, Sibirya'dan Arnavutluğa kadar altmış milyon Müslüman ve Türkiye'deki yirmibeş milyon Türktür.
Nur talebesi kardeşlerime söylüyorum: "Nerede olursa olsun siyonizme karşı mücadele etsinler." Komünizmin icadçıları yalnız Yahudilerdir. Bugüne kadar bu komünistler, İdil-Ural, Kafkasya, Almanya, Kırım, Azerbeycan, Garbî Türkistan ve komşumuz Doğu Türkistan'ı istilâ ettiler. Altmış milyon kardeşimizin hukuku pâyimal oldu. Hindistan dahi bir emperyalisttir. Nehru ve başka Hindûlar, İslâmiyetin düşmanıdırlar. Maalesef, Müslüman devletler bunu bilmiyorlar. Nehru, Keşmirli Müslümanları öldürtüyor. Said Nursî'ye gidip Hindli Müslümanlar hakkında söyle ki, kendi memleketinde buna karşı yazılsın. Said Nursî Hazretlerine burada çok hürmet vardır. Onu severiz, onun sıhhat ve uzun hayatı için dua ederiz. İslâm dünyasında Said Nursî'nin eşi yoktur. Mısır'da bir Hasan-ül Banna var idi, (şehid edilmiştir), Yutmizde İkbal var idi, (vefat etmiştir), hâlen bir Mevdudî var, başka büyük adamlar da vardır, lâkin Üstadımız gibi yoktur. Üstad, İslâm dünyasının cevheridir. Onun hakkında malûmat azdır. Onun eserleri Farsça, İngilizce ve Orducaya tercüme edilmemiştir. Lâkin istikbalde olacaktır. (Hâşiye)
(Hâşiye): Bu temenni tahakkuk etmiş ve kısa bir zaman sonra eserler tercümeye başlanmıştır.
Üstadın kıymetli hayatı hapishanede geçmiştir. Halkçılar ona çok mezalim reva gördü. Elhamdülillâh, bunların devr-i istibdadı gitmiş, Demokratlar gelmiştir. Biz Pakistanlılar, bunun için Menderes Hükûmetinin hâmisiyiz. Eğer Demokratlar olmasaydı; ne Türk-Pakistan dostluğu olurdu, ne de Bağdad Paktı ve sizlerle taallûkat-ı îmaniye...
Kusura bakma, Üstadım Hazretlerine çok çok selâmlar ve hürmetlerimi söyle, Nur dostlarıma da selâm. Üstadın büyük ve iyi fotoğrafını gönder.
Yaşasın İslâm Kardeşliği ve Türk-Pâkistan Dostluğu
Ev Adresim: (Elbaki Hüvelbâki)
Room No: 8 Pâkistanlı Nur Şâkirdi
University Hostel Er Râbadlı
Mission Rd. M. Sabir
Karachi 30.3.1957
* * *
M. Sabir'in Türkiye'de İslâmî İnkişaf Münasebetiyle Memnuniyetini İzhar Eden Bir Mektubu
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Aziz Sıddık Muhterem Kardeşlerimiz,
Dört adet mühim mektubunuzu, fotoğrafları ve Hazret-i Üstadın "Sözler" adlı eserini aldım. O kadar memnun oldum ki, beyan edemem. Mektubunuzda okudum ki, Türkiye'de Risale-i Nur ve İslâmiyet inkişaf ediyormuş; buna çok memnun oldum. Maalesef, eski hükûmet Üstada karşı muarız idi ve ona çok zulümler etti. Lâkin hakiki Müslüman olan bu Menderes, İslâmiyeti baskıdan kurtardı. Var olsun. İnşâallah Türkiye, yakında eski yüksek makamını alacaktır. Üstad ve Risale-i Nur'u neşredenler gibi mühim din adamları Türkiye'de vardır; Hükûmetiniz niçin bunları İslâmî toplantıya göndermiyor. Sâlâhiyetli adamlar Türkiye'de çoktur. Kanaatım şudur ki; Üstad gibi âlim dünyada yoktur. Memleketimizden, Hazret-i Üstad gibi bir âlim çıkmadı. Maalesef ki, Kızıl Rusya ve kâfir Çin'den çok âlimler geliyorlar; ve konferanslar vererek, gençleri yavaş yavaş fikren zehirlemektedirler. Eğer Türk Milleti büyük Türk âlimleri gönderirse, Pakistan'da ve bütün İslâm dünyasında büyük tesirleri olacaktır.
Biz Pakistanlılar Türkiye'yi İslâm dünyasının lideri olarak görmekteyiz.
Türkiye, İslâm dünyasının garbî kalesidir. Türkiyesiz ittihad-ı İslâm mümkün değildir. Size, Üstada dair makalelerimi gönderdim. Üstada dair makalemi ve "Şarkî Türkistanda Çin Emperyalizmi" adlı makalemi neşrettim.
Pakistanda; ne Türkçe okulu, ne kütübhanesi, ne çalışkan adamları ve sefaretinizde de Orduca bilen adam yoktur. Onlar, Pâkistan'ın gençleriyle temasta değildirler; Orduca neşriyatları da yoktur. Eğer bazıları onları davet etseler iştirak etmiyorlar. Pres Ateşeliğinizde dine dair malûmat ve kitab da yoktur.
Geçen günlerde, Lâhor'da bir İslâmî müzakere oldu. Türkiye'den meşhur zâtlar gelmedi. Ankara Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Dr. Rehber (Pâkistanlıdır) İslâmiyetin aleyhinde konuştu. Bütün İslâmi dünya ona lânetlediler... Lâkin avam gazetelerde okuyup onu Türk bildiler ve çok hayret ettiler. Bu adam, dini ve Türkleri tahkir etti. Sebilürreşad'a yazıyorum.
Hazret-i Üstadın müstakil adresi nedir? Hazret-i Üstada bir aded Kur'an-ı Kerim ve onun hakkında makaleler neşrolunan mecmuaları takdim etmek istiyorum. Hakkınızda çok makaleler yazdım. Onları toplayıp kitab şeklinde basacağım.
Her zaman Pâkistan'ın mühim zâtları, Hazret-i Üstada ve sıhhatine dair malûmat sormaktadırlar. Bizler, buradaki Nur Talebeleriyle, Hazret-i Üstadı buraya davet ederiz.
Elbaki Hüvelbaki
Kardeşiniz
M. SABİR
* * *
Pâkistanın En Büyük Mecmuası "Students' Voice"da İslâm Kongresi Reisi "ZAFER AFAQ ANSAR"ın "İslâmın Büyük Rönesansı" Adlı Makalesinde Risale-i Nurun Muhterem ve Muazzez Müellifinden Şöyle Bahsediyor:
.....................................................................
Bu hareketlerin asıl merkezini, Said Nursî'nin fazla mikdarda talebesi bulunan üniversite ve kültür yerleri teşkil eder. Bu talebeler, Risale-i Nur Talebeleri adını alır. Bu gençler, biz, Kur'anı kendimize düstur seçtik. Bizim gayemiz: Zevki, Allah'ın yolunda aramak ve İslâmiyeti bütün dünyaya yaymaktır.
Siyonizm, Komünizm, Allahsızlık gibi İslâmiyete zıd olan cereyanlara karşı mücadele etmektir.
İslâmiyeti, bütün Türk gençliğinin tam manâsıyla benimsemesine çalışmaktır.
Türkiye'yi, her türlü tehlikeye karşı müdafaa etmektir.
Irkî ve kavmî ayrılıkları bertaraf ederek, İslâm Birliğini meydana getirmektir.
Hazret-i Üstad Nursî tarafından yazılan ve 130 kitab ve risaleden ibaret olan Risale-i Nur Külliyatı bu talebeler tarafından yayılmaktadır.
* * *
PAKİSTAN BASININDA RİSALE-İ NUR VE ÜSTAD SAİD NURSÎ HAZRETLERİ HAKKINDAKİ NEŞRİYATTAN ÖRNEKLER
31 Ocak 1958 tarihli Students' Voice (Talebelerin Sesi) Gazetesi, Pâkistan İslâm Talebe Cemiyeti Tarafından 15 Günde Bir Çıkarılan ve Talebeleri (İstikbalin Büyüklerini) Yüksek İslâmî Esaslara Göre Hazırlamayı Gaye Edinmiş Bir Talebe Cemiyetinin Neşir Organıdır. Bu Gazetenin "Türk Gençliği Uyanıyor" Başlıklı Makalesinden:
Bütün İslâm memleketlerinde İttihad-ı İslâm için çalışan İslâmî teşkilâtlar tadad edilip, Türkiye'de de Nur Talebeleri bu meyanda zikrediliyor; ve en sonra İttihad-ı İslâm için çalışan ve Pâkistan'ın en iyi dostları olan Nur Talebelerini tanıdık; Nur Talebelerinin Üstadı, seksenbeş yaşında büyük bir âlim olan Üstad Said Nursî'dir. Hakikat-ı İslâmiye için yaptığı mücadele, kendi ana vatanında -yani Türkiye'de- otuz sene işkenceli bir hayat ve sık sık hapiste yatmasına sebeb oldu ve 1952'de serbest bırakıldı. Fakat bu ihtiyarın bakışları halâ ateşlidir. Otuz yıllık hapis ve işkenceler onu mağlûb edemedi. Bu mücadelesiyle, birbirine çok sıkı bağlı olan Nur Talebeleri kitlesini meydana getirdi. Üstad Said Nursî, Risale-i Nur eserleri vasıtasıyla Türk Gençliğini İslâm ideolojisinin en büyük düşmanları olan siyonist ve komünistlerin hilekâr tuzaklarına düşmekten kurtarmıştır. Türkiye Başvekili Adnan Menderes Risale-i Nur Külliyatının neşrine müsaade ettiği zaman, Türkiye'nin Pâkistan elçisi Sayın Selâhaddin Rifat Erbil vasıtası ile bu büyük adama takdir ve tebriklerimizi bildirmiştik; ve bu vesileyle, Üstad Said Nursî ve Nur Talebelerini de selâmlamıştık; ve bu mektubumuz Türkiye'de binlerle basılarak dağıtılmıştı. Bizim proğramımız Türkçeye çevrildi. Biz de, birkaç önemli Risaleleri Orducaya çevirdik.
Pâkistan İslâmî Talebe Cemiyetinin onuncu yıl dönümünde, Türkiye'deki İslâmî hareketi göstermek için, Türklerin, İslâm Edebiyatı sergisi de vardı. Bu sergide İlâhiyat Fakültesi, Diyanet İşleri yayınları, bazı Türkçeye çevrilmiş İslâmi eserler ve onbeş aded Risale-i Nur külliyatından eserler vardı. Nur talebelerinin faaliyeti bu sergide harita ve fotoğraflarla ve grafikle izah edildi.
30 Nisan 1958 Tarihli Students' Voice Gazetesi "İslâm Dünyasındaki Müsbet Uyanıklık" Başlıklı Makalede:
Her İslâm memleketinde, İslâmiyetin hakimiyeti için yapılan övülmeye lâyık şerefli mücadeleler anlatılıyor... Ve Türkiye'de yapılan mücadelelerin neticesi olarak hükûmet, din hürriyetini sıkan bağları gevşetmiştir. Mehmed Âkif, materyalist milliyetçiliği takbih eden ve halk arasında taze bir heyecan verecek olan "Safahat" isimli eseri yazdı.
Hazret-i Said Nursî yılmadan, hakikat-ı İslâmiye için mücadele etmektedir. Kendisi, Türkiye'de en büyük cinayet telâkki edilen Atatürk aleyhdarı olmakla itham ve aleyhinde neşriyat yapılmışsa da, bu zulümler, halkı onun etrafında toplamıştır. 130 parça eserin sahibi olan Üstad hapiste iken verilmiş olan zehirlerin tesiriyle ihtiyarlığını geçirmekte olup, bu hal -seksen yaşını geçtiği halde- hakikat-ı İslâmiye ve İslâmların saadeti için mücadelesine mani olmamıştır.
* * *
Medine-i Münevverede Bulunan Ve Nurun Hakikatını Tam Anlıyan ve İslâmiyete Hizmet Eden Bir Zâtın Mektubudur.
Gönüller fâtihi pek muhterem ve mükerrem Üstadımız Hazretleri!
Mübarek ellerinizden öper, bütün aziz ve sadakatli talebelerinizle beraber sıhhat ve selâmette daim olmanızı Barigâh-ı Kibriya'dan niyaz eylerim.
Müslümanlar için en büyük bir bayram diye ancak vasıflandırılabilen beraetiniz bütün Nurcuları şad ve handan eylediği gibi, bendenizi de dünyalar kadar memnun ve mesrur eylemiştir... Nasıl memnun etmesin ki: Sizin eserlerinizle birlikte beraetiniz demek, ruhun maddiyata, nurun zulmete, imanın küfre, hakkın bâtıla, tevhidin şirke ve irfanın cehle galib gelmesi demektir.
Yıllardan beri önüne sıradağlar gibi engeller, korkunç uçurumlar gibi maniler konulan Nur çağlayanı, en sonunda mu'cizevî bir şekilde bütün sedleri yıkmış, manileri aşmış, nur ile bütün zulmetleri târumar eylemiştir.
"Mucizevî harikalarla doğan İlâhi tecellilerin vasfında kalemler kırılır, fikirler gürülder, ilhamlar yanar kül olur." derlerdi. Hakikaten bendeniz, şimdi bu müstesna zaferin karşısında aynı aczi, bütün varlığımla hissediyorum. Zira tefekkür ve ilhamıma nihayetsiz bir ufuk açılıyor... Cihan, muhteşem bir Nur ma'bedini andırıyor... Civarımdaki herşey, heryer, derin vecd ve istiğraklarla gaşyolmuş bir halde- Her zerrede وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ sırr-ı Sübhanisi tecelli ediyor...
Binaenaleyh, bilmiyorum, bu mes'ud hâdiseyi; şanlı bir zafer, şahane bir fetih, İlâhi bir kurtuluş, cihanşümul bir bayram diye mi vasıflandırayım? Zira, kudsî davanın kazanmış olduğu bu İlâhî zafer, bütün İslâm ve insanlık dünyasındaki mücahidlerin azimlerine kuvvet, ruhlarına can, imanlarına hız ve heyecan vermiştir.
Evet, azim ve imanları, aşk ve emelleri henüz kemale ermemiş olan birçok müslümanlar, maalesef acıklı bir yeis içinde idiler. Böyle bir zaferin tahakkukunu, hayal ve muhal görüyorlardı. Fakat bütün feyiz ve nurunu insanlığı tenvir ve irşad için İlâhi bir güneş halinde Arş-ı azamın pürnur ufuklarından inen Kur'an-ı Kerim'den alan Nur neşriyatı, durgun gölleri andıran gönülleri deryalar gibi coşturmuş, kasvet ve hicran yıllarının ümid ve emellere vurduğu müdhiş zincirleri kırmıştır. O nur kaynağından fışkıran o serâpâ feyiz ve hikmetler saçan eserler; hislerin, fikirlerin ve bilhassa alevler içinde yanan ruh ve vicdanların ezelî ve ebedî ihtiyaçlarına cevab verdiği gibi; onları, dalga dalga boğucu karanlıklar muhitinden, tertemiz ve pırıl pırıl nur ufuklarına çıkarmıştır.
Yıllarca devam eden uzun bir sükût, derin bir gaflet ve boğucu bir zulmetten sonra İlâhi bir güneş halinde parlayan bu kudsî zafer, nur için yol aramakta olan perişan beşeriyetin yakın bir gelecekte uyanacağını müjdelemektedir... Çünki; din ihtiyacı, sırf müslümanların değil, bilumum insanların ezelî ve ebedî ihtiyacıdır.
Bugün bedbaht insanlık, din nimetinden mahrum olmanın sürekli hicran ve felâketlerini bağrı yanarak çekmektedir. Bu acıklı buhranın korkunç neticesidir ki, çeyrek asır zarfında iki büyük harbe girmiş ve üçüncüsünün de kapısını çalmak çılgınlığını göstermektedir.
Artık bütün insanları kardeş yaparak yemyeşil Cennetlerin nurlu ufuklarından esen refah ve saadet, huzur ve asayiş rüzgârıyla dalgalanan âlemşümul bir bayrak altında toplayacak olan yegâne kuvvet, İslâmdır. Zira beşeriyetin bugünkü hali, tıpkı İslâmdan evvelki insan cemiyetlerinin acıklı halidir. Bunun için, insanlığı o günkü ebedi felâketten kurtaran İslâm, bugün de kurtarabilir... Evet, milyonların, milyarların kalbinde asırlardan beri kanamakta olan o derin yarayı saracak yegâne müşfik el, İslâmdır. Her ne kadar ufuklarda zaman zaman bazı uydurma ışıklar görülüyorsa da, müstakbel, bütün nur ve feyzini güneşlerden değil, bizzat Rabb-ül Âlemînden alan ezelî ve ebedi "Yıldız"ındır. O yıldız, dünyalar durdukça duracak ve onu söndürmek isteyenleri yerden yere vuracaktır.
Cihankıymet Üstadım! Malûm-u fâzılaneleridir ki; son günlerde mukaddes davaya hizmet eden bazı tenvir ve irşad hareketleri doğmuş, fakat maalesef hiçbirisi "Risale-i Nur" külliyatının gördüğü mühim işi görememiş ve ihraz ettiği İlâhi zaferi kazanamamıştır. Zira bu yol; Peygamberlerin, velilerin, âriflerin, sâlihlerin ve bilhassa canını cânânâ seve seve feda eden ve sayısı milyonlara sığmayan kahraman şehidlerin mukaddes yoludur. Artık bu çetin yolda yürümek isteyenler, her an karşılarına dikilecek olan müdhiş mâniaları daima göz önünde tutmaları lâzımdır. Evet bu yolda yürüyecek olanların, sizdeki sarsılmak bilmeyen imanla, yüksek ve İlâhi irfanla ve bilhassa harikulâde ihlâs ve feragatla mücehhez olmaları gerektir. Çünki, bu mühim vadide Nur davasının takib ettiği tebliğ, tenvir ve irşad usulü bambaşka hususiyetler taşımaktadır. Artık insanın his ve fikrine, ruh ve vicdanına bambaşka ufuklar açacak olan bu derin bahsi, dua buyurun da, müstakil ve mufassal bir eserde aziz din gönüldaşlarımıza arzetmek şerefine nail olayım... Çünki, bu nurlu bahis o kadar derin ve o derece mühimdir ki, böyle birkaç sahifelik mektub ve makalelerle asla ifade edilemez.
İman ve Kur'an nuru ile tertemiz gönlünü fethettiğiniz gençlik, İlâhi zaferinizin en parlak delilini teşkil eden en mühim varlık ve en kıymetli cevherdir... "Nurdan Sesler"in hemen her mısraında, asil ve şuurlu ruhuna hitab ettiğim tertemiz gençlik, işte bu hak ve hakikatın bağrı yanık âşıkı olan gençliktir. Nurlu davanın kazanmış olduğu bu son zaferin verdiği bütün vecdle dolu bir ilhamla yazdığım şu manzumeyi takdim ediyorum. Kabulünü rica ve istirham eylerim.
Tekrar tekrar ellerinizden öper, kıymetli dualarınızı beklerim, pek muhterem Üstadım
Hazretleri.
Mânevî Evlâdlarınızdan
ALİ ULVİ
* * *
Risale-i Nurdan Gençlik Rehberi'nin İstanbul Mahkemesinde Beraeti Münasebetiyle Bağdad'dan Gelen Tebrik Telgrafı
Sebilürreşad Mecmuasına, İstanbul.
Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretlerinin beraet kararı, bizleri sonsuz bir sevinç içerisinde bıraktı. Bu sevincimize vesile olan bu âdil hükme istinaden, Türk Mahkemesine ve fahrî avukatlarına teşekkürlerimizi, Üstad ve kardeşlerimize tebriklerimizi mecmuanız vasıtasıyla bildiririz.
Irak
EMCED ZUHAVİ
Pâkistan'daki Nur Talebelerinin Üstad Said Nursî'den İstedikleri Mesaj Münasebetiyle, Irak'taki Bir Nur Talebesinin Gönderdiği Mektub
Bundan birkaç gün evvel, Pâkistan'da talebeler konferansı vardı. Hazret-i Üstaddan bir mesaj istemişlerdi ve bunun tarihî bir tesiri olacaktı. Haber aldık ki; Salih, Nur Talebeleri namına bir mesaj göndermiş. Sizlere de yazmışlar ki, acele Hazret-i Üstada bildirirsiniz... Konferansta, Hazret-i Üstad ve Nurlar çok medhedilmiş. Komünistler tarafından itirazlar yapılmış. Fakat reis hepsini reddetmiş. Hazret-i Üstadın fotoğrafları teşhir edilmiş. Yakında Nur ve Nura ait uzun ve resimli bir yazı ile bir mecmua çıkaracaklarmış. Sonsuz selâm ve dualar.
AHMED RAMAZAN
* * *
Bağdad'da Çıkan «Eddifa» Gazetesinin Muharriri İsa Abdülkadirin Arabî
Makalesinin Tercümesi
Bağdad'da çıkan Arabî «Eddifa» Gazetesi Risale-i Nur Talebelerinden Bahisle Diyor ki:
Türkiye'deki Nur Talebelirinin İhvan-ı Müslimîn Cemiyeti ile alâkaları nedir, ne münasebeti var? Hem farkları nedir? Türkiye'deki Nur Talebeleri, Mısır'da ve bilâd-ı Arapta İhvan-ı Müslimîn namında ittihad-ı İslâma çalışan cemiyetler gibi müstakil cemiyet midirler? Ve onlar da onlardan mıdır? Ben de cevap veriyorum ki:
Nur Talebelerinin ve İhvan-ı Müslimin Cemiyetinin gerçi maksadları Hakaik-i Kur'aniye ve îmaniyeye hizmet ve ittihad-ı İslâm dairesinde Müslümanların saadet-i dünyeviye ve uhreviyelerine hizmet etmektir; fakat Nur Talebelerinin beş-altı cihetle farkları var.
Birinci Fark: Nur Talebeleri siyasetle iştigal etmez, siyasetten kaçıyorlar. Eğer siyasete mecbur olsalar, siyaseti dine âlet yapıyorlar; ta ki siyaseti dinsizliğe âlet edenlere karşı dinin kudsiyetini göstersinler. Siyasî bir cemiyetleri asla mevcut değil.
İhvan-ı Müslimîn ise: Memleket ve vaziyet sebebiyle siyasetle, din lehinde iştigal ediyorlar ve siyasî cemiyet de teşkil ediyorlar.
İkinci Fark: Nurcular, Üstadlarıyla içtima etmiyorlar ve etmeye de mecbur değiller. Kendilerini Üstadlarıyla içtimaa mecburiyet hissetmiyorlar; ders almak için beraber bulunmaya lüzum görmüyorlar. Belki; koca bir memleket bir dershane hükmünde, Risale-i Nur kitapları onların eline geçmekle, Üstad yerine onlara bir ders verir. Herbir risale, bir Said hükmüne geçer.
Hem ellerinden geldiği kadar ücretsiz istinsah ederler. Muhtaçlara mukabelesiz veriyorlar ki, okusunlar ve dinlesinler. Bu suretle büyük bir memleket, bir medrese hükmünde oluyor.
İhvan-ı Müslimîn ise: Umumî merkezlerinde mürşit ve reisleriyle görüşmek ve emirler ve dersler alma için ziyaretine giderler. Ve o umumi cemiyetin şubelerinde de, o büyük üstadla ve naibleriyle ve vekilleri hükmündeki zâtlarla yine görüşürler, ders alırlar, emir alırlar.
Hem umumi merkezlerinde çıkan ceride ve mecellelerin fiatını verip, alıp, onlardan ders alıyorlar.
Üçüncü Fark: Nur Talebeleri aynen âli bir medresenin ve bir üniversite darülfünununun talebeleri gibi, ilmî muhabere vasıtasiyle ders alıyorlar. Büyük bir vilâyet bir medrese hükmüne geçer. Birbirlerini görmedikleri, tanımadıkları ve uzak oldukları halde, birbirine ders veriyorlar ve beraber ders okuyorlar.
Amma İhvan-ı Müslimîn ise: Memleketleri ve vaziyetleri iktizasiyle mecelleleri ve kitapları çıkarıyorlar, aktar-ı âleme neşrediyorlar; onunla birbirini tanıyıp ders alıyorlar.
Dördüncü Fark: Nur Talebeleri, bu zamanda ve bu günde ekser bilâd-ı İslâmiyede intişar etmişler ve çoklukla vardırlar. Bu intişarlarında ayrı ayrı hükûmetlerde bulundukları halde, hükûmetlerden izin almaya muhtaç olmuyorlar ki tecemmu' edip toplansınlar ve çalışsınlar. Çünki, meslekleri siyaset ve cemiyet olmadığından hükûmetlerden izin almaya kendilerini mecbur bilmiyorlar.
Amma İhvan-ı Müslimîn ise: Vaziyetleri itibariyle siyasete temas etmeye ve cemiyet teşkiline ve şûbeler ve merkezler açmaya muhtaç bulunduklarından, bulundukları yerlerdeki hükûmetten icazet ve ruhsat almaya muhtaçtırlar ve Nurcular gibi bilinmiyor değiller. Ve bu esas üzerine, kendilerine umumi merkezleri olan Mısır'da, Suriye'de, Lübnan'da, Filistin'de, Ürdün'de, Sûdan'da, Mağrip'de ve Bağdat'da çok şubeler açmışlar.
Beşinci Fark: Nur Talebeleri içinde çok muhtelif tabakalar var. Yedi-sekiz yaşındaki camilerde Kur'an okumak için elifba'yı ders almakta olan çocuklardan tut, tâ seksen-doksan yaşındaki ihtiyarlara varıncaya kadar kadın-erkek hem bir köylü hammal adamdan tut, tâ büyük bir vekile kadar; ve bir neferden, büyük bir kumandana kadar taifeler Nurcularda var. Bütün Nurcuların bu çok taifelerinin umumen bütün maksadları, Kur'an-ı Mecidin hidayetinden ve hakaik-i îmaniye ile nurlanmaktan ibarettir. Bütün çalışmaları, ilim ve irfan ve hakaik-i imaniye neşretmektir. Bundan başka bir şey ile iştigal ettikleri bilinmiyor. Yirmi sekiz senedenberi dehşetli mahkemeler, dessas ve kıskanç muarızlar bu kudsî hizmetten başka onlarda bir maksad bulamadıkları için onları mahkûm edemiyorlar ve dağıtamıyorlar. Ve Nurcular, müşterileri ve kendilerine taraftarları aramaya kendilerini mecbur bilmiyorlar.... «Vazifemiz hizmettir, müşterileri aramayız, onlar gelsinler bizi arasınlar, bulsunlar» diyorlar. Kemmiyete ehemmiyet vermiyorlar. Hakiki ihlâsı taşıyan bir adamı, yüz adama tercih ediyorlar.
Amma İhvan-ı Müslimîn ise: Gerçi onlar da Nurcular gibi ulûm-i İslâmiye ve marifet-i İslâmiye ve hakaik-i îmaniyeye temessük etmek için insanları teşvik ve sevk ediyorlar; fakat vaziyet, memleket ve siyasete temas iktizasiyle, ziyadeleşmeye ve kemmiyete ehemmiyet veriyorlar, taraftarları arıyorlar.
Altıncı Fark: Hakiki ihlâslı Nurcular, menfaat-ı maddiyeye ehemmiyet vermedikleri gibi, bir kısmı âzamî iktisat ve kanâatla; ve fakir-ül-hal olmalarıyla beraber, sabır ve insanlardan istiğna ile ve hizmet-i Kur'aniyede hakiki bir ihlâs ve fedakârlıkla; ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i dalâlete karşı mağlub olmamak için ve muhtaçları hakikata ve ihlâsa davet etmekte bir şüphe bırakmamak için rıza-yı İlâhiden başka o hizmet-i kudsiyeyi hiçbir şeye âlet etmemek için bir cihette hayat-ı içtimaiye faidelerinden çekiniyorlar.
Amma İhvan-ı Müslimîn ise: Onlar da hakikaten maksad itibariyle aynı mahiyette oldukları halde, mekân ve mevzu ve bazı esbab sebebiyle Nur Talebeleri gibi dünyayı terkedemiyorlar, azamî fedakârlığa kendilerini mecbur bilmiyorlar.
İSA ABDÜLKADİR
* * *
Bağdat'ta Çıkan Ehemmiyetli, Siyasî Bir Ceride olan «Eddifa» Gazetesinin
Muharriri İsa Abdülkadir Diyor ki:
Nur Talebelerinin mürşidi olan Bediüzzaman Nursî hakkında «Eddifa» Gazetesini okuyanlar benden soruyorlar: «Türkiye'deki Nur Talebelerinden ve Üstadları olan Said Nursî'den bize malûmat ver.» diyorlar. Ben de bunlar hakkında kısa bir cevap vereceğim. Çünki, Üstadın, Nurun ve Nur Talebelerinin Araplarda hakkı olduğu için, Araplar onlardan ciddi bahsetsinler. Zira: İslâmiyetin madde-i esasiyesi olan Araplar, Risale-i Nur'dan ziyadesiyle faide görmeye başlamışlar.
Bu Nur Talebeleri; Risale-i Nur'la, hem Türkiye'de, hem bilâd-ı Arapta komünistliğe karşı muhkem bir sed te'sis ediyorlar.
...........................................................................
Bu yazı Demokratlar çıkmadan evvelki zamana bakar; onun için, Nur Talebelerinin adedi hakkında müddeiumuminin dediği gibi, yalnız beşyüz bin değil, belki şimdi Türkiye'de milyonları aşmış bulunuyor.. ve her gün de ziyadeleşiyor.
...........................................................................
Risale-i Nur ise, öyle geniş bir mikyas ile intişar ediyor ki, değil yalnız Türkiye'de ve bilâd-ı İslâmiyede hatta ecnebilerde de iştiyakla istenilir oluyor. Ve Nurun Talebelerinin şevklerini hiç bir şey kıramıyor. İşte, Nur Talebeleriyle, Nur Risaleleri ve onların bu büyük hizmet-i Kur'aniyeleri, Demokrat Hükûmetinin bir büyük hasenesidir ki, mübarek Âlem-i İslâmdaki hareket-i İslâmiye bu hükûmet-i Demokrasiyeyi takdir ve tahsinle karşılıyor. Bütün Irak ahali-i Müslimesi ki, Arap, Türk, Kürt, İran bu İslâmî hizmeti ve kudsî mücahedeyi kemal-i ferah ile karşılıyor. Ve Türkiye'deki Türk kardeşlerimiz, Garbın yanlış tesiratlarına karşı bunlarla mukavemet gösteriyorlar kanaatindedirler.
İSA ABDÜLKADİR
* * *
Gençlik Rehberi'nin beraeti Münasebetiyle Cami-ül Ezher Üniversitesi Türk Talebelerinin Tebrik Mektubu
Mektub: Kahire'den 13/4/1952
Muhterem Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine,
Kalblerdeki îmanı nurlandıran ve umumî nizamın direği, âhiret yolunun hakiki pusulası olan ve ilhamını Kur'an-ı Kerim'den alan eserlerinizden "Gençlik Rehberi" adlı risaleniz suç teşkil ettiği iddiasıyla devam eden mahkemenizin beraet kararını ölçülmez sevinçlerimizle öğrendik. Siz mübarek Üstadımızı ve Demokrat Türk adliyesinin âdil hâkimlerini candan tebrik ediyoruz.
Hayatını İslâmiyetin sıhhati için vakfeden, Türk Milletine hizmet etmeyi şeref addeden, asrımızda eşine tesadüf edilmeyen bir din mücahidi bulunan Üstadımız! Size, Âlem-i İslâm ve insaniyet müteşekkirdir. Bizler, ufak bir zerresini ifade için, hürmetlerimizi, teşekkürlerimizi bildiyor, mübarek dualarınızı taleb ediyoruz. Allah sizden ve sizi sevenlerden razı olsun.
Cami-ül Ezher Üniversitesi Türk Talebeleri Namına
HACI ALİ KILINCALP
* * *
İranlı Bir Nur Talebesinin Üstad Bediüzzaman Hazretlerine Bir Mektubu
(Türkiye Cumhuriyetine Tabi Isparta'nın Barla Nahiyesinde Mukim Pek Muhterem, Faziletmeab Bediüzzaman Hazretlerine Takdim Olunur.)
Pek muhterem faziletmeab Üstad-ı Muhterem Bediüzzaman Hazretlerine,
Her şeyden evvel selâm ve hürmet-i mahsusumu takdim, sıhhat ve âfiyette devamınızı Cenab-ı Kadir-i Mutlak Hazretlerinden temenni ve niyaz eylerim. Lütfen ahval-i acizanem istifsar buyurulursa, lehülhamd velminne, vücud-u fânim, bâki İran'da, Rızaiye vilayetine tabi Mergivar mahallinde Dize karyesinde imrar-ı hayat etmekte olduğumu arz eylerim.
Bu geçen kırk yıl zarfındaki inkılab-ı zaman dolayısıyla müstağrak olarak uzaklara düşmüş bulunmaklığım hasebiyle, sıhhat ve âfiyetinizden bîhaber kalmış, daima vücud-u muhtereminizi soruşturmak,birinci emel ve arzularımdan idi. Cenab-ı Hak Hazretlerine çok şükür, bugünlerde muhterem kardeşimiz Subay Tayyib İranlı vasıtasıyla sıhhat haberlerinizi aldığımdan son derece memnun ve mütehassis oldum. Kadir-i Zülcelal Din-i Mübin-i İslâm'ın hizmet ve saadeti için sizi pek çok zaman Lûtf ve himayesinde masun ve mahfuz buyursun. Âmîn.
Kıymetdar te'lifatınızdan "Nur'un İlk Kapısı", "Asâ-yı Musa", "Rehber-üş Şebab" ve diğer kitablarınızın bir çoğu, muhterem kardeşimiz vasıtasıyla elime geçti ve son derece memnun oldum. İnşâallah, bunlardan behreyab oluruz. Bu ilk mektubum olmak dolayısıyla fazla tasdi'den içtinabla hatime verir, sıhhat ve âfiyetinize mübeşşir, sıhhat ve vücud-u muhtereminizin devamını Hâlık-ı Mutlak'tan niyaz eylerim.
Lütufnamenizi alacağıma ümidvar, Hazretlerinden temenni ve niyaz eylerim efendim.
Merhum Seyyid Abdülkadirzade Muhibbiniz
Seyyid Abdullah
* * *
Suriye'li küçük bir Nur talebesinin, Üstad Bediüzzaman Hazretlerine gönderdiği mektub
22 Şevval 1373
Fahr-ül İslâm Üstaz-ı Âzam Bediüzzaman Hazretlerine,
Kemal-i ihtiramla hâk-i pây-i zât-ı âlîlerinize yüzümü gözümü sürerek öperim. Altı yaşındayım. Ramazan-ı şerifin yirmi altıncı gününde Kur'an-ı Kerim'i hatmettim. Suriye'de en küçük bir Nur talebesiyim. Arkadaşlarımdan onbir talebe daha Kur'an-ı Kerim'i hatmettiler. Hepimiz namaz kılıyoruz. Bu mektubla fotoğrafımı Urfa Nur talebeleri vasıtasıyla zât-ı meal-i sıfat-ı âlîlerinize gönderiyorum. Çok rica ederim, mübarek hatt-ı şerifinizle fotoğrafın arka tarafına bana bir-iki cümle dua yazınız, tekrar fotoğrafımı iade buyurmanızı rica ederim. Pederim Abdülhâdi, hak-i pây-i âlîlerinizden öper, dualarınızı taleb eder.
Suriye Derbasiye nahiyesine tâbi' Âliye köyünde Nur talebelerinden
Hüseyin Abdülhâdi
* * *
Risale-i Nur, Âlem-i İslâmda olduğu gibi Avrupa'da da hüsn-ü kabule mazhar olmuştur. Risale-i Nur'un hüsn-ü kabule mazhariyetine nümune olarak Finlandiya'daki "Tampereen İslâmilaisen Sevrakume İmamı" Habiburrahman Şakir'in iki mektubunu dercediyoruz:
İmam Habibur-Rahman Shakir
(Tampereen İslâmilaisen seurakunuan imaami)
Adress: Tampere. Finland
Vellamonkatu 21
Pek Muhterem Kardeşim,
وَ عَلَيْكُمُ السَّلاَمُ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Hediye olarak gönderdiğiniz pek kıymetli eser, yani "El-Mesneviy-ül Arabî Min Risalet-in Nur" isimli kitabı aldım. Bu münasebetle, cenabınıza teşekkürlerimi bildiriyorum. Allah-ı Kerim, her dilediğinizi atâ eylesin diye dua ediyorum.
Benim için bu kıymetli hediyeniz çok müfid olacak ve benim tebliğ işlerimde daha yardım edecektir. İnşâallah. Size de daima ecir ve sevabı erişip duracağında, sadaka-i cariye kabilinden olacağında elbette şübhe yoktur.
Kitabın müellifi Said Nursî Hazretlerini de bize tanıtmanızı rica ederim. Hürmet ve selâmlarımla...
Habiburrahman Şakir
* * *
Risale-i Nur'un Avrupa'daki intişarı ve hüsn-ü kabule mazhariyetine nümune olarak Finlandiya'daki Nur talebesi Habiburrahman Şakir'den gelen diğer bir mektub
Vellamonkatu 21 12/2/1958
Çok Muhterem Kardeşlerim,
وَ عَلَيْكُمُ السَّلاَمُ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Göndermiş olduğunuz inayetnamenizi ve dört tane risale "İhlas" "Zeyl-ül Hubab" "Risale-i Nur hakkında müellifine gönderilen bir mektub" "Risale-i Nur hakkında verilen konferans"ları aldım. Teşekkürlerimi takdim ederim efendim.
Evet büyük Üstad Said Nursî Hazretleri, zamanımızın büyük dâhîlerinden ve Allah'ın en büyük sevgili bendelerinden olduğunda aslâ şübhemiz yoktur. Belki bu zâta 14. asrın müceddidlerinden deyip itikad etsek bile, mübalağa etmiş olmayacağız. Hamdler olsun Allah Hazretlerine ki; Türk milleti hazinelerinden zuhur etmiş bu cevheri, inkılâb dalgalarında gark olup zayi' olmasından zamanımıza kadar sakladı; asrımızı, bu zâtın vücudu ile zînetledi. Musa Peygamber'i Firavun'un eteğinde beslediği gibi; bu zât-ı mübareki de dinsiz zalimler meyanında cefalar içinde besledi. Geleceklerde de selâmetlik ile uzun seneler yaşamasını, bir Allah'tan temenni ederiz. Üstad Bediüzzaman hakkında bizim akidemiz budur.
Mümkün olursa, bizim tarafımızdan huzurlarına arz-ı ihlasımızı, gaibane muhabbetimizi bildirseniz ve özünden bizim için hayır dualarını vekaleten rica etseniz diye ricada kalıyoruz. Hürmet ve selâmlar ile.
Muhlis dinî, millî kardeşiniz
Habiburrahman Şakir
* * *
Washington'daki İslâm Cem'iyetinin ve İslâm Kültür Merkezinin Genel Sekreteri Dr. Muhammed Habilullah'tan, Irak'taki Nur Talebesi Ahmed Ramazan'a gelen mektub
Washington İslâm Kültür Merkezine hediye etmek lütfunda bulunduğunuz Bediüzzaman Said Nursî'nin "Hutbet-üş Şamiye" ve "Risale-i Nur Mizanları" adlı kitablara mukabil hâlis teşekkürlerimin kabulünü rica ederim.
Tekrar tekrar teşekkürlerimi arzeder, iyi ve saadetli günler dilerim.
İslâm Kültür Merkezi Genel Sekreteri
El-Muhlis
Dr. Muhammed Habilullah
* * *
Yunanistan'da Risale-i Nurun Neşriyatını Yapan ve Yüzlerce Nur Talebesi Yetiştiren Bir Zâtın, Türkiye'deki Nurcu Kardeşlerine Yazdığı Mektub
Din ve îmana hâdim (hizmet edici), şirk ve küfrü hêdim (yıkıcı) pek aziz kardeşlerim,
(Abdullah, Hüsnü, Abdülkadir, Mehmed ve Süleyman Nurdaşlarım)
Evvelâ: Pek samimî ve hâlisane yazılan mektubunuzu alarak derecesiz memnun oldum. Muhlis beyanlarınız ve derunî tebrikleriniz, hep coşkun dinî aşkınızdan ve has nura müstağrak ruhunuzdan doğma olduğundan, o Nur'un elektrizasyonuyla münevver kalbleri tehyiç ve temevvüce düşürmemek mümkün değildir. Onun için, selâm ve muhabbetlerinize mukabil selâm ve meveddetlerimiz bîpayan olduğu gibi, bu rabıta ve iştiyak ile de sizleri kucaklar ve İslâmî hasret ve saffetle gözlerinizden öperim.
Saniyen: Gönderilmesine lütfettiğiniz "Hutbe-i Şamiye", "Şekva" ve sair mahkeme kararı ile mektublar melfufatını alarak fevkalhad memnun oldum. Bunun cevabını vermek üzere iken, Kerkük'ten Ahmed Ramazan kardeşimizden gönderilen "Sözler Mecmuası"nı aldım. Onun için de bînihaye tahassüslerle meşhun-u mesâr oldum. Ona da şimdi sizinle beraber teşekkür babında mektub yazıyorum. Bu memnuniyet ve teşekkürlere dahi cemaatimizin bütün efradı iştirak ederek hepinizi selâmlar ve aziz Nurdaşlarıyla kardaşlanırlar.
..........................................................................................................................
Gerek ben ve gerekse bütün ihvanımız Üstad Hazretlerine bağlılığı şöyle telakki ediyoruz: Âfâk ve enfüsten müstedlel âyât-ı bînihayeyi en iyi tefsir edecek bir insan-ı kâmile her asır muhtaçtır. Asrımızda, şark ve garbda fâzıl ve muktedir çok ülema yok değildir; fakat fâni menfaatlerden mütecerrid, sırf nur-u Bâki ile mütenevvir ve mütelezziz, gavs-ı ferîd makamında en ziyade bir mutemede ihtiyaç vardır. Bu evsaf-ı mebhuse ile Üstad-ı Kebir muttasıf olduğundan, zamanımızın kutbu mesabesindedir. Ona tebaiyet, tam uyulmağa lâyık bir muktedabih'e iktida manasındadır. Zamanın müceddidi, imam-ı kübrası fetrete uğradığına göre, böyle bir mürşid-i azama merbutiyet vâcib derecesine varmıştır. İşte bu saika, bizi ve onları düşünmeğe bile sevketmeden Üstad-ı Kebir'e rabtediyor. Bunu yapan, onlardaki îman bağının, kendisinde mevcud bulunan nur-u aslînin, nur kaynağının merkez sıkletindeki cazibe kuvvetine incizab ve incilabıdır. Bunlar, bu eserleri şimdi mütalaa ve müzakere etmekle, tahsilleri az zamanda bazısının derhal husuliyle münkalib olmaktadır...Yani derhal, Nur mevzuunu idrak kabiliyetiyle mütefeyyiz oluyorlar. هذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى هذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبِّى Onun için, fazl u rahmetine karşı ne kadar hamd ü sena edilse azdır.
Bu hizmette muvaffak olmak için, sizin binbir müşkilatla ikazkâr ve irşadkâr hareketleriniz gibi, yıkılmaz ve sarsılmaz azim ve metanetler lâzımdır. İnşâallah her ufukta, her kuturda böyle çalışılması, İslâmiyetin halas-ı umumîsini mûcib ve müntic olacaktır.
Hâfız Ali
...................................................................................................................................
Sorbon Üniversitesi İslâm ve Roma Mukayeseli Hukuk Kürsüsü Profesörü ve Paris İslâm Kültür Merkezi Fahrî Başkanının Üstad Bediüzzaman Hazretlerine Yazdığı Mektub
21/Cemaziyelahir/1377
İslâmbol
Allah Yolunda Mücahid Muhterem Hazret-i Üstad,
Allah size uzun ömür ihsan eylesin. Göndermiş olduğunuz kıymetli hediyeniz olan kitabınızı ve selâmınızı alarak teşekkür ettim. Allah size selâmet versin. Kıymetli yüksek eserlerinizden istifadeye muvaffak kılsın.
Eskiden beri sizin yüksek vasıflarınızı ve büyük mücahedenizi işitirdim ve daima da işitmekteyim. Allah, birbirinden uzak olanları kavuşturucudur. Bizleri, sevgi ve rızasını kazanmakta muvaffak kılsın. Bu fakir ve zelil kul, yüksek ve aziz olan siz Kur'an hâdimine teşekkürlerini arzeder.