Kur’ân’da zikrolunan:
ve
ve emsâlleri gibi; ba’zı ehl-i zâhir tağlit-ı ezhan için, onlar ile temessük ederler. Lâkin müdafaaya biz muhtaç değiliz. Zîra müfessirîn-i izam, âyâtın zamairindeki serairleri izhâr eylemişlerdir. Bize hacet bırakmamışlar fakat bir ders-i ibret vermişler ve sermeşk yazmışlar.
Ma’lûmdur: Ma’lûmu i’lam bahusus müşahed olursa, abestir. Demek içinde bir nokta-i garabet lâzımdır, tâ onu abesiyetten çıkarsın. Eğer denilse: Bakınız nasıl arz küreviyetiyle beraber musattaha ve size mehd olmuştur, denizin tasallutundan kurtulmuş. Veyahut nasıl şems, istikrarla beraber tanzim-i maîşetiniz için cereyan ediyor. Veyahut nasıl binler sene ile uzak olan şems, ayn-ı hamiede gurub ediyor. Maânî-i âyât kinâyetten sarâhate çıkmış oluyor... Evet şu garabet noktaları, belâgat nükteleridir.