İyi eğitilmiş çocuk, iyi terbiye edilmiş çocuk mudur?
Bir baba, yaşadığı olumsuz tecrübelerden yola çıkarak, çocuğunun eğitimi üzerinde ısrarla durmaktadır. Çocuğunu, çok erken yaşlardan itibaren dikkatlice ve özenle eğitmektedir. Ve bunda da başarılı olmaktadır. Öyle ki, bu çocuğu gören herkes, hayretlerini gizleyememektedir.
Örneğin, çocuk, kısa bir tramvay yolculuğu esnasında, hiç kimseye fark ettirmeden, onlarca kişinin cüzdanını çalabilmektedir. Hatta çaldığı cüzdanların içerisindeki paraları aldıktan sonra, cüzdanları yine kimseye hissettirmeden, aynı ceplere koyabilmektedir.
Babası, oğlunun bu başarısı ile gurur duymaktadır. Çünkü kendisi, geçmişte, yankesicilik konusunda ciddi bir eğitim almadığı için, çok defa polislere yakalanmıştır. Can sıkıcı karakol olaylarını çocuğunun da yaşamaması için, onu en iyi şekilde eğitmiştir.
Şimdi soracak olursak, “bu çocuk, iyi eğitilmiş bir çocuk mudur?” Cevap; “evet”, bu çocuk, çok iyi eğitilmiş bir çocuktur. Ve eğitimde başarı yakalanmıştır.
Peki, bu çocuk, “iyi terbiye edilmiş bir çocuk mudur?” Cevap; “hayır”, bu çocuk, iyi terbiye edilmemiştir…
“Çocuk eğitimi” ile “çocuk terbiyesi” arasındaki fark nedir?
Belli bir konuda bilgi, beceri ve tecrübe kazandırmaya, “eğitim” diyoruz.
İyi eğitilmiş çocuk, belli bir konuda, bilgi, beceri ve tecrübe kazandırılmış çocuktur.
Kötü eğitilmiş çocuk ise, eğitilmesi düşünülen konuda, eğitici tarafından, yetersiz bırakılmış çocuktur.
İyi eğitim, “eğitimin iyi” olduğuna vurgu yapar, “eğitilenin iyi” insan olduğuna değil. Kötü eğitim ise, “eğitimdeki başarısız metoda” vurgu yapar, eğitilen kişinin kötü olduğuna değil.
Bu halde, iyi eğitilmek, eğitimde hedeflenilen noktaya ulaşabilmeyi ifade eder. Yani metodolojinin başarısını ifade eder. İyi ve başarılı bir eğitimin sonunda, “profesyonellik” ve “uzmanlık” oluşur. Ama her profesyonel kişi, ahlaklı kişi demek değildir.
İyi eğitilmiş bir yankesici çocuk, yapılması gerekli olan işi, en mükemmel şekilde yapabilir. Eğitim ne kadar kaliteli ve özverili verilir ise, çocuk o derecede başarılı bir yankesici olabilir. İyi eğitilmiş bir yankesici çocuk, aynı zamanda konusunun da uzmanıdır. Hangi anda hangi hamleyi yapacağını çok iyi bilir. Elini ve parmaklarını en uygun şekilde kullanabilmenin eğitimini almıştır.
İyi eğitilmemiş yankesici çocuk ise, yapacağı işi eline yüzüne bulaştırır ve daha ilk işinde, kendini polis karakolunda bulabilir.
O halde “terbiye” nedir?
Terbiye, çocuğun “ruhen” ve “cismen” yükselmesi, kemale ermesidir. (1)
“Çocuk eğitiminde” varılacak hedef önemlidir. Çocuğun istenilen hedefe varmış olması eğitimde başarıya işarettir. Yukarıdaki örneğimizde, “usta bir yankesici” hedef noktasıdır. İyi bir eğitim süreci ile çocuk o hedefe ulaştırılabilinir.
“Çocuk Terbiyesinde” ise, hedeften önce, başlangıç noktası önemlidir. Buna “referans nokta”sı diyoruz.
Çocuk eğitiminde referans nokta olarak, sosyal hayata ait normlar (din, kültür, evrensel kabul görmüş değerler) alınıyorsa, buna, “çocuk terbiyesi” denilmektedir.
Yani eğitimde referans nokta olarak, din, kültür ve evrensel kabul görmüş değerler eklenmiş ise, artık bu terbiyeyi ifade etmektedir. Pedagoji sahasında bir ömür harcayan Hollandalı orthopedagog Dr. W. ter Horst (1929), çocuk terbiyesinin temelinde her zaman bir dinsel referans noktanın bulunduğunun altını çizmektedir. (2)
Sadece küçük bir anlam kargaşası mı?
Ne yazık ki, “terbiye” kelimesi ile “eğitim” kelimesi arasında sadece küçük bir anlam kargaşası yaşanmıyor. “Eğitim” kelimesi “terbiye” kelimesi yerine kullanılır ise, terbiye kelimesinin içerisindeki, manevi dinamikler yok olur. Ve böylece, “insanlar eğitilir, hayvanlar terbiye olur” gibi, garip bir mantıksal sapma içerisine girilebilinir.
Halbuki hiçbir hayvan terbiye olmaz/olamaz ama eğitilebilir. İyi eğitilmiş bir at olabilir ama iyi terbiye edilmiş bir at’tan bahsetmek komik olur.
Terbiye kelimesinin kullanımının hafife alınması ve güncel hayattan çıkartılması, aynı zamanda terbiye kelimesi ile bağlantılı bulunan, normların da ortadan kaldırılması anlamına gelir ki, böylesi bir tercih, çocuk yetiştirme adına bir cinayettir.
Terbiyeye ait normatif değerleri almadan yetişmiş bir çocuk, herkesin özenerek baktığı mevkilerde olsa bile, sosyal hayatı adına çok zaman problemlidir. Kişilerle ilişkileri sorunludur. (3)
“Adam gibi adam olmak” iyi eğitim değil, iyi terbiye almaya bağlıdır…
Hani meşhur bir hikaye vardır. Bir baba, çocuğunu yetiştirirken ona hep “oğlum sen bu gidişle adam olamazsın” der. Halbuki çocuk çok başarılıdır ve eğitim sürecini başarı ile tamamlamıştır. Başarılarından dolayı bir şehre vali olarak atanır. Atandığı makamın koltuğuna otururken, babasının “oğlum sen adam olamazsın” sözleri kulaklarında çınlar. Babasının bu sözünün ne kadar yanlış olduğunu göstermek için, emrindeki birkaç kişiye babasının adresini verir ve onu valilik makamına çağırtır. Babası, bir süre sonra makama gelir. Valilik makamında oturan dünkü çocuk, babasına seslenir “baba hani ben adam olamazdım. Bak koca bir vali oldum. Gördün mü?” der. Baba acı acı tebessümle oğluna bakar, “oğlum ben sana ‘vali olamazsın’ demiyordum ki. Ben sana ‘adam olamazsın’ demiştim. Eğer adam olabilmiş olsaydın, babanı ayağına çağırtmaz, bir vefa borcu olarak kendin benim yanına gelirdin” der ve ilave eder, “Oğlum sen vali olmuşsun, ama adam olamamışsın!”…
Tarihi süreçte çocuk terbiyesi…
Eğer tarihi süreçte çocuk terbiyesi konusunda bir “Nobel Terbiye Ödülü” verilecek olsa, bunu Osmanlı’daki çocuk terbiyesi metodolojisi defalarca alırdı.
Osmanlıda, çocuk terbiyesi ile “mürebbi” ve “mürebbiye”ler ilgilenmiştir.
Peki, mürebbi veya mürebbiye ne demektir?
Mürebbi/mürebbiye kelimelerinin bugünkü karşılığı pedagogdur. (4)
Osmanlıda her bir annenin mürebbiye, ve her bir babanın de mürebbi olması, (yani her bir anne-babanın pedagog olması) hedeflenmiştir. Halbuki, tarihte hiçbir medeniyet, çocuk terbiyesinde hedef olarak, ülkedeki bütün anne ve babaların birer “pedagog” olarak yetiştirilmesini hayal bile etmemiştir.
Ancak ve ne yazık ki, bir dönem pedagoji bilimi hafife alınmış. “Çocuk terbiye olmaz, hayvan terbiye olur” diyerek, çocuk terbiyesi içindeki ruh dinamikleri erozyona uğratılmıştır. Ve üniversitelerde “Pedagoji Bilimi” ayrı bir bilim dalı olmaktan çıkartılmıştır. Böylece son on yıllarda ülkemizde bir tane dahi “pedagog” mezun olmamıştır. Bir ülkenin geleceği açısından hayati önemli olan bir bilim dalının yokluğu çok manidardır.
Batı dünyası, ise, önceleri psikolojinin bir alt branşı olarak kabul ettiği “pedagoji”, bilimini daha sonra bağımsız bir bilim dalı haline getirilmiştir. Böylece bir ülkenin geleceği açısından hayati önem taşıyan çocuk terbiyesi sahasında birçok klinik çalışmalar ve bilimsel veriler elde edilmiş ve metotlar üretmiştir.
Yani bir zamanlar kaybettiğimiz, “çocuk terbiyesi” bilimi, literatürlerimize bir süre sonra, “pedagoji” olarak ve yine bir süre önce kaybettiğimiz mürebbi ve mürebbiyeler de literatürlerimize “pedagog” olarak yeniden girmiştir. Ancak bu defa iki temel fark ile: referans noktası olarak batı normları popüler norm kabul edilerek ve ruhun dinamiklerinden sıyrılmış olarak...
(1) Yeğin, Abdullah, “Yeni Lügat”
(2) Horst, W. ter “De stat van de Orthopedagogiek”
(3) van der Hilst, Kees, Rotterdam Yüksek Okulu öğretim üyesi
(4) Yeğin, Abdullah, “Yeni Lügat” |