Aziz, sıddık kardeşlerim ve varislerim,
Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukatım ve Risale-i Nur dan olan benim hususi kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım ve sair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaların heyetine, başta Hüsrev ve Tahiri olarak o heyetten on iki * kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki, emr-i Hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukatım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.
Kardeşlerim, bu vasiyetten telaş etmeyiniz. Ben, teessürattan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zayıf olmakla beraber gizli münafıkların desiselerle müteaddit suikastları için bu vasiyeti yazdım. Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı İlahi devam ediyor.
Kardeşiniz
Said Nursi
� � �
* Kardeşim Abdülmecid, Zübeyir, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Atıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Salih.
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i imaniyede azimkar kardeşlerim,
Evvela: Birinci vazife-i Nuriye, inşaallah matbaanın pek çok fevkinde iş görecek. Şimdi de şakirtlerine büyük sevaplar ve kuvvetli İmân hizmetleri veriyor. Acaba bu vazife ileri gidiyor mu, yoksa bu kışın ağır şeraitiyle geri mi kalıyor?
İkinci vazife de, Onuncu Söz, zeyilleriyle beraber, iki Mucizat risaleleri ve zeyillerinin ahirinde bulunmak lazımdır. Birinci vazifesini bitirenler, yine mevcudu varsa, bir cilt içine almaya çalışsınlar; yoksa, tedarik etsinler. Çünkü alem-i İslam, şimdiki intibahı, vahdet-i İslama çalışması, herhalde Risale-i Nur gibi eserleri arayacak ve büyük dairelerin geniş nazarlarına elbette büyük mecmualar lazımdır.
Saniyen: Sizin bana yardımınız iki cihetle pek zahir ve pek büyüktür.
Birincisi: Sizin fütursuz hizmet-i Nuriyede çalışmanız benim bütün musibetlerimi ve sıkıntılarımı hiçe indiriyor, bilakis sürurlara kalbediyor.
İkinci cihet: Kat iyen biliniz ki, duanız, onların ağır ve işkenceli zulümlerini, benim hakkımda inayetkar, maslahattar merhametlere çevirmesine sebep olduğuna katiyen şüphem kalmadı.
Ezcümle: Memurları ve halkları benden ürkütmeleri, beni büyük hatalardan ve tasannulardan ve ihlasa münafi haletlerden ve vaktimi zayi etmekten kurtarıp, kader-i İlahinin hakkımda, zulm-ü beşeri içinde tam adaletini ve inayetini gösterdi. Buna kıyasen, başıma ne gelse, altında bir rahmet var. Yalnız benimle meşgul olmaları için on dirhem zarar, Risale-i Nur'un on bin lirasını kurtarıyor. Onun için, siz hiç beni merak etmeyiniz. Hatta bazan damarlarıma dokunduracak tarzdaki ihanetlerine karşı beddua etmek isterken, onların yakında ölüm idamıyla, kabr-i haps-i münferitte azapları ve bu ihanetlerinin neticesinde bana ait maslahatları ve hizmetimize menfaatleri düşündükçe, bedduadan vazgeçiyorum.
Salisen: Her hafta bir iki mektubunuz bana hem şifa, hem medar-ı teselli ve manevi bir sohbetle sizinle görüşmeye vesile olmasından, kemal-i şevkle postayı bekliyorum.
Umumunuza birer birer selam ve dua...
Said Nursi
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hakikat yolunda arkadaşlarım,
Bu defa, sizin beş altı mübarek mektuplarınıza yalnız bir tek müşevveş mektupla cevap vermemden gücenmeyiniz.
Evvela: Halil İbrahim in mektubu, şahsıma verdiği fevkalade meziyetler için kabul etmemek mesleğimizce lazım gelirken, iki manidar tevafuku bana hem kendini kabul ettirdi, hem Lahikaya girdi. Fakat şahsıma ait kısmını bazan tayyettim ve bazısının üstünde "Risale-i Nur" kelimesini yazdım; ibaredeki suallerine cevap oldu.
Birinci tevafuk : Hakkımda teveccüh-ü ammeyi kırmak için bir yüzbaşı bana karşı beş vecihle kanunsuz hakaret ve ihanet ettiği aynı zamanda, belki aynı saatte, yüz tane böyle yüzbaşıdan ehl-i hakikat nazarında daha ehemmiyetli ve Risale-i Nur'un erkanından bir kardeşimiz, bu yeni mektubu, haddimden yüz derece ziyade ihtiram verip o gibi ihanetleri hiçe indirerek yazmış. Hem şakirtlerin erkan-ı mühimmesinden dört zat, aynı meseleye iştirak edip imza basmışlar. Ben de bu garip tevafukun hatırı için, mesleğime muhalif olan senakarane mektubu kabul edip tadil ederek Lahikaya geçirdim ve size de müsveddesini gönderdim.
İkinci tevafuk : Ben, gece, Asa-yı Musa Risalesi ni yazanları düşündüm ve yeni mektuplarda o noktada bahis aradım. Bu ağır kışta ve ara sıra bana münafıkların ilişmeleri, bunlara fütur vermek ihtimali var. Bu yazıcılara bir kamçı-yı teşvik lazım. Nasıl ki Hasan Feyzi ve Halil İbrahim in edibane iki tarifnameleri çokları yazıya teşvikle sevkettiler diye bir teşvik vesilesini aradım. Birden, sabahta benim ölümümü mevzu yapan ve şakirtleri korkutan ve sa yde ve yazıda acele etmelerine medar mektubu aldım, dedim: İbrahim Halil in sadakati, keramet derecesine çıkmış.
Saniyen: Feyzi ve Emin in mektubu, benim çok endişelerimi izale etti. Evet, bu iki kardeşimizin sadakatleri ve hizmetleri ve Risale-i Nur a sahabetlerinin çok ehemmiyeti var. Ve hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar kıymettar hizmet eden Hilmi ve Sadık ve İhsan ve Beşkardeş namında Risale-i Nur a kalemiyle çok hizmet eden ihtiyar Tahsin gibi ve Feyzi ve Emin in mektubunda işaret edilen umum o civarda çok alakadar olduğum kardeşlerimin hizmet-i Nuriyede devamları, beni sürurla ağlattırdı. Fakat öz kardeşim Abdülmecid, beni çok merak ediyor; görüşemediğim buranın müftüsünden, halimi anlamaya çalışıyor. Bundan sonra Feyzi ve Emin in üçüncüsü Abdülmecid olsun. Safranbolu kahramanlarından aldıkları lüzumlu mektupları ona da göndersinler.
Hem, benim tarafımdan ona yazsınlar ki: Eski Said in birinci talebesi bulunduğun gibi, yeni Said in dahi Hulusi ile beraber yine birinci safta talebelerisiniz.
Hem benim hakkımda musibet ve fena haberleri aldığı vakit, merhum pederim Mirza (r.h.) gibi olsun, merhume validem Nuriye (r.h.) gibi olmasın. Çünkü eski zamanda, dağdağalı hayatımda hakkımda acip havadisler peder ve valideme ihbar ediliyordu. "Sizin oğlunuz öldü veya vuruldu veya hapse girdi" gibi fena haberleri babam işittikçe, keyifleniyordu, gülüyordu. Derdi:
"Maşaallah! Oğlum, yine bir ehemmiyetli iş, bir kahramanlık göstermiştir ki, herkes ondan bahsediyor."
Validem ise, onun süruruna karşı şiddetle ağlıyordu. Sonra zaman, babamın haklı olduğunu çok defa gösteriyordu.
Salisen: Lütfü nün sebatkar ve pek ciddi varisi Abdullah Çavuş ve İslamköylü merhum Hafız Ali nin şakirt ve varislerinden Mustafa nın mektuplarını umum Nur fabrikasının kahramanları hesabına kabul ettim. Cenab-ı Erhamürrahimine hadsiz şükür olsun ki, o köyleri de Sava ve Kuleönü gibi bir medrese-i Nuriye hükmüne getirmiş.
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Sizin bu defa müteaddit mektuplarınıza, rahatsızlık mecburiyetiyle, birtek mektupla iktifa ediyorum.
Evvela: Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimi ve ciddi istiyor. Ben de derim: Telif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faydalı ise, hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azaplı hayatımdan o derece faydalıdır. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim.
Saniyen: Şehid merhum Hafız Ali nin tam bir varisi Hasan Feyzi nin, Denizli hesabına ve o civarda ciddi kardeşlerimizin namına yazdığı parlak kaside ve dördüncü şehnamesi; ve orada dahi şakirtlerin faaliyetle Nura çalışmaları, benim zehirli, şiddetli hastalığıma bir merhem oldu. Cenab-ı Erhamürrahimine hadsiz şükür olsun, Denizli yi ikinci bir Isparta ve büyük bir İslamköyü yapıyor.
Evet, hakim-i adil, Muharrem ve Feyzi ve Hafız Mustafa, bir-iki senede, yirmi sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaptılar; Nurun şakirtlerini ebede kadar minnettar eylediler. Cenab-ı Hak, onlardan ve beraberlerinde Nura hizmet edenlerden ebeden razı olsun. Amin.
Salisen: Medrese-i Nuriyenin kahramanlarından ve Barlalı Marangoz Mustafa Çavuş ve Hafız Mehmed in tam varisi Marangoz Ahmed in medrese-i Nuriye namına pek samimi ve hazin taziyenamesi, beni sürurla ağlattırdı. Ben de derim: Madem o mübarek medresede küçük ve büyük çok Said ler var; ihtiyar, aciz, vazifesi bitmiş bir Said noksan olsa, ehemmiyeti yok. Hayat-ı bakıyede madem beraberiz; bir muvakkat müfarakat olsa da, sizi müteessir etmesin.
Rabian: Hakim-i adilden sonra en ziyade hakiki adalete çalışıp Risale-i Nur'un serbestiyetine hizmet eden , , , en halis şakirtler içinde ve benim öz kardeşim ve birinci talebem Molla Mehmed ismiyle onun namı, dualarımda ve manevi kazançlarımda beraberdirler.
Hamisen: Bu saatte Konyalı Sabri de, Halil İbrahim ve Hasan Feyzi tarzında vasiyetnamem münasebetiyle kısa, fakat güzel bir kaside yazmış, Üstadına çok ziyade kıymet vermiş; kendi hüsn-ü zannının parlak aynasında, bu biçare kardeşine fevkalade ehemmiyet vermiş. Ve oranın alimleri pek ciddi Nura çalışmalarını yazıyor.
Ben de derim: O Üstad namı verdiği ve çok kıymet verdiği şahıs ise, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisi olabilir. Ben de onun namına kabul ettim, Lahikaya geçirdim, hem size de bir suretini gönderdim.
Merak etmeyiniz, hastalığım gittikçe hafifleşiyor. Ispartalı Mustafa namında bir kardeşimizin samimi, fakat garip bir mektubu içinde vardı. Bu zat, hangi Mustafa dır, bilemedim, ona da çok selam ederim. Acip rüyası hayırdır, şimdi tabir edemem.
Umum kardeş ve hemşirelerimize birer birer selam ve dua ederiz, makbul dualarını isteriz.
Hasan Feyzi nin güzel kasidesini, bazı kelimeleri ilave ile Lahikaya geçirdik ve size de gönderdik.
Said Nursi
� � �
Çok aziz, çok sıddık ve sadık kardeşlerim ve Risale-i Nur cihetinde emin ve halis varislerim,
Çok manidar ve kuvvetli bir tevafuk ve şakirtlerin sadakatlerine delil, bir zahir keramet-i Nuriyeyi beyan etmeme bir ihtar aldım. Şöyle ki:
Ben vasiyetnamemi yazdığım aynı zamanda, gizli münafıklar, benim itimad ettiğim hizmetçilerimi zabıta tarafından yanıma gelmekten men ettikleri aynı vakitte, fırsat bulup, tanımadığım birisiyle, sabık dokuz defadan daha tesirli bir zehir bana yutturdular.
Hem aynı zamanda, Tonuslu ve alim kardeşlerimizden ve buraya kadar geçen sene beni görmek için gelip görüşmeden giden Hoca Haşmet, Yozgat tan buraya yazıyor ki: "Said vefat etmiş, Risale-i Nur'un yüz otuz risalesi muhafaza edilsin. Ta ki, ileride tab edeceğiz."
Hem aynı zamanda Halil İbrahim in, vefatım hakkında bir hazin mersiye hükmündeki parlak mektubu, şakirtleri ağlattırdı.
Hem bu zamana pek yakın, Hüsrev in, kendi adetine muhalif, benim vefatıma dair bir iki mektubunda, iki üç gün ömür gibi tabirlerle ecelime işaretleri, bir parça beni müteessir etti. Acaba ben gidiyorum diye endişe ettim.
Hem bu aynı hengamlarda, en ziyade hayat-ı dünyeviyedeki vazifemi düşünüp vefatımdan sonra şakirtler bu dehşetli zamanda benim bedelime de o vazifeyi yapacaklar mı diye çok merak ederken, birden Denizli, Milas, Isparta, İnebolu, ümidimin yüz derece fevkinde ve öyle bir sahabetkarane ve iltizam-perverane o vazifeye koşup başkaları da ve muallim ve alimleri koşturdular ki, beni hayret hayret içinde bıraktılar.
Elhasıl: Bu beş cihetteki tevafuk, zahir bir keramet-i Nuriyedir.
Kardeşlerim, merak etmeyiniz, Cevşen ve Evrad-ı Bahaiye bu defa dahi o dehşetli zehrin tehlikesine galebe etti. Tehlike devresi geçti, fakat hastalık devam ediyor.
Umum kardeşlerime birer birer selam ve selametlerine dua edip şüphesiz makbul olan dualarını isterim. Ve İnebolu da ve civarında hem çok hanımların, hem küçük yavrularının Risale-i Nur u yazmaya başlamalarını ve Kur'ân dersini çok masumların almasını bütün ruh u canımla tebrik ederiz.
Duanıza muhtaç kardeşiniz
Said Nursi
� � �
Kardeşlerim,
Siz müteessir olmayınız. Hem merak etmeyiniz. Yalnız dua ile bana yardım ediniz. Çünkü bir kaç gündür sol kolum çok ağrıyor, gece rahatsız ediyor. Kimseyi yanıma bırakmadığımdan, oda içindeki zaruri işlerimi zahmetle yapabilirim. Zannederim, eskiden beri bende bulunan kulunç illetinin bir şubesidir ki, buranın mizacıma çok dokunan maddi havası ve kışı, o insafsızların evhamı, tazyikatları ve manevi kışı, damarıma dokunur. Adeta bir yarım nüzul isabeti gibi ıztırap çektim. Fakat lillahilhamd, sizin makbul dualarınız, o tehlikeyi de hafif bir surete çevirdi. İnşaallah o suret de geçer; çok sevaplı faydası, yerinde kalır.
Kardeşlerim, Salahaddin in yazısına göre, o havalide dahi Asa-yı Musa mecmuası çok faaliyettedir, fütuhat yapıyor. Demek o tarafta o çok ehemmiyetli vazife-i Nuriyeyi yapıyor. Yüz bin elhamdülillah, yazanlara da yüz maşaallah, barekallah!
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim
Evvela: Hadsiz şükür olsun ki, Isparta tam bir Medresetü z-Zehra ve Camiü l-Ezher olacağını ve olmaya başladığını, kahraman talebelerinin bu ağır şerait altında sarsılmadan faaliyetleri ispat ediyor. Diyanetçe ve Kur'ân ve Risale-i Nur a müştakane çalışmaları, hatta Ali Köyünde, Ali lerin gayretiyle çok çocukların talebeliğe girmeleri ve diğer bir köyün umum gençleri gece de Kur'ân a çalışmaları ve camiler cemaatle dolmaları, Nur şakirtlerinin çektikleri bütün sıkıntıları hiçe indiriyor.
Saniyen: Fevkalade sadakat ve alaka taşıyan Halil İbrahim in bu dördüncü şehnamesi, benim Nur a hadimliğim noktasında haddimin pek fevkindeki tarifnamesi gerçi çok güzeldir; fakat Risale-i Nur dan ziyade benim şahsıma baktığı cihetiyle, şimdilik size göndermedim. Tadilden sonra gönderilecek. Hem ona, hem onun rüfekalarına bilhassa selam ederiz.
Salisen: Siz, bana karşı suikastlere merak etmeyiniz. Belki bir cihette memnun olunuz ki; Risale-i Nur ve şakirtleri yerinde, benim cüz i ve vazifesi bitmiş olan şahsıma hücum ediyorlar, tazip ederler.
Bu günlerde, buranın büyük memurları, çekinmeyerek, bazıları demiş: "Said in vücudu ortadan kalkmalı" hadisesi var. İşte gizli düşmanlarım, bunun gibi, bu fikirlerinden istifade ederek, mutemed hizmetçilerimi dağıtmakla fırsat bulup beni zehirlediler. Ve bu gibi memurlardan kuvvet alıyorlar. Fakat hıfz ve inayet-i İlahiye, bu suikastleri de akim bıraktı. İnşaallah, daima inayet, himayet edecek, bütün planlarını akim bıraktı, bırakacak.
� � �
Hiçbir tarihte ve zemin yüzünde emsali vuku bulmayan bir zulme ve on vecihle kanunsuz bir gadre ve tazyike hedef olmuşum. Şöyle ki: Hem şiddetli suikast eseri olarak zehirlenme-den hasta; hem gayet zayıf, yetmiş bir yaşında ihtiyar; hem kimsesiz, acınacak bir gurbette, hem palto ve fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakirü l-hal. hem yirmi beş sene münzevi olmasından, bin-den ancak tam sadık bir adamla görüşebilen bir merdumgiriz, mütevahhiş, hem yirmi sene hayatını ve eserlerini üç mah-keme ve Ankara ehl-i vukufu inceden inceye tet-kikten sonra bil ittifak beraatine ve eserleri va-tana, millete zararsız olarak menfaatli olmasına karar verilmiş bir masum, hem eski Harb-i Umumide ehemmiyetli hiz-met etmiş bir evlad-ı vatan, hem şimdi bu milleti, bu vatanı, anarşilikten ve ecnebi ifsadlarından kurtarmak için meydandaki tesirli asarıyla bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyetperver; ve mahkemede yetmiş şahitle ispat edildiği gibi, yirmi beş senede bir gazeteyi okumayan, merak etmeyen
ve yedi sene Harb-i Umumiye bakmayan, sormayan, bilmeyen ve eserlerinde kuvvetli delillerle siyasetten bütün bü-tün alakasını kestiğini ispat eden ve dünyanıza karışmadığını adliyeleriniz resmen itiraf ettiği bir zararsız adam; hem ahiretine ve ihlasına zarar gelmemek için şiddetle teveccüh-ü ammeden kaçan ve kardeşle-rinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarından ve me-dihlerinden çekinen, beğenmeyen bu biçare Sa-id e, başta Dahiliye Vekili olan sen, Afyon Valisini ve Emirdağ zabıtasını musallat edip, hergün bir ay haps-i münferid azabını çektirmek ve tecrid-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferitte durmaya mecbur etmek, hangi maslahatınız ikti-za eder? Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye, hukuk-u umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek dairesi vasıtasıyla Dahiliye Veki-line beyan ediyorum.
Zulmen bütün hukuk-u medeniyeden
ve insaniyeden ve yaşamak hakkından
mahrum edilen
Said Nursi
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim ve benim hakkımda bu gurbette samimi akrabalarım Osman, Mehmed, Hasan efendiler,
Sizin halisane bana ve Risale-i Nur a karşı hiç unutulmayacak hizmetinize bir mükafat-ı acile olarak Hasan Feyzi ve sair talebelerin, Çalışkan hanedanına karşı fevkalade teveccühleri ve umum memlekette sizin şerefinizi neşretmeleri ve ehl-i hakikati size dost yapmakları cihetiyle, benden ziyade Risale-i Nur ve şakirtlerini himaye ve muhafaza etmek ve ehl-i siyasetin ve beni zehirleyen düşmanlarımın desiselerinden kurtarmak için gayet derecede bir ihtiyat, tam bir sadakat ve benim yerimde tam bir dikkatle mükellefsiniz. Yoksa az bir hata, yalnız bana değil, belki binler masum şakirtlere ve şimdi parlayan şerefinize dokunacak. Benim vaziyetim ve verilen sıkıntılar altı vecihle kanunsuz olmasından, ileride mes uliyetten kurtarmak için insafsız ve kanunsuz beni tazip edenler, kendilerine bir bahane, bir vesile arıyorlar. Pek çok dikkatli olmanız lazımdır.
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Bir iki gün evvel hasbihalin bir parçası size gönderilmiş.-ta, siz onu esas tutup, lüzum olduğu zaman ya istida veya o Vekile ve mahkemeye vermek veya başka makamata o parça ile müracaat etmek ve kardeşlerimiz dahi o esas üzerine kendilerini münafıklara karşı müdafaa etmek için size gönderilmiş. Demek, şimdiye kadar bana garazla işkenceli sıkıntıları verdiren, en başta o imiş. Her ne ise. Siz, meşveretle ne lazımsa yaparsınız. Fakat ihtiyatla, telaşsız, velveleye vermemek lazım.
Saniyen: Bu defa görüşmediğim buranın korkak müftüsü vasıtasıyla, Hulusi nin Kars tan bir mektubunu biraderzadem Nihad ın mektubuyla aldım. Elhak, o kardeşimiz, daima fevkalade sadakatini ve Nurlara kuvvetli alakasını muhafaza ediyor. Manidar bir tevafuktur ki, bilmediği halde, Nihad ın orada bulunması ihtimaliyle, Sabri ye ait fıkrada demiştim ki: Nihad Kars ta ise Hulusi ile görüşür, mealinde burada söylediğim ve sonra size yazdığım aynı zamanda, o ikisi şimdiye kadar sükut ettikleri halde, beraber bana mektup yazıyorlar.
Salisen: Refet kardeşimizin kemal-i sadakat ve alakasını ve Hulusi gibi Nurların bir kumandanı olduğunu gösteren mektubu, Hulusi nin mektubunu aldığım zamanına tevafuku, latif ve sürurlu oldu. O ikisi Lahikaya girsin. Ve Refet in masumlara Kur'ân okutması ve kendisi Lem alar ile, yazmak ve okumakla meşgul olması ve benim hastalığımın şifasına o masumlarla dua etmeleri, bir merhem gibi hastalığıma ferah ve hiffet verdi.
Ve Rabian: Yazıda, merhum Asım a benzeyen Yakup Cemal in hayatta olduğunu; ve hayatta ise Nurlarla, o güzel kalemi ile hizmet ediyor mu, bilemediğim için, çok defa hazinane ve müteessifane düşünüyordum. Hadsiz şükür olsun ki, hem hayatta, hem Nurlara hizmette, hem sadakatte olduğunu gösteren bir mektubunu aldım, elhamdü lillah dedim.
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-ı imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle, ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikatı avlayamadım. Vazıhan ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikattan kısacık bahsedeceğim.
hadisi, hem cevamiü l-kelimden, hem müteşabih hadislerdendir. Pek büyük ve külli nüktesi, benim kalbime, Hülasatü l-Hülasa ile Cevşenü l-Kebir i okuduğum vakit zahir oldu. Ben de, o acip ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için, şifreler, işaretler nev inden Hülasatü l-Hülasa nın on yedinci mertebesi olan "Kur'ân lisanıyla şehadet" ve on sekizinci mertebesi olan "kainat lisanıyla şehadet" ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:
İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülasatü l-Hülasa ya bir haşiye yapınız.
Evet ben, Hülasatü l-Hülasa yı okuduğum zaman, koca kainat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nevin lisanı çok geniş olmasından, fikir yoluyla sıfat ve esma-i İlahiyeyi ilmelyakin ile iz an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-ı insaniyeye baktığı vakit, o cami mikyasda, o küçük haritacıkta, o doğru nümunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat i ve şuhudi ve iz ani bir vicdan, bir itminan, bir İmân ile o sıfat ve esmayı tasdik eder. Hem çok kolay, hem hazır yanındaki aynasında hiç uzun bir seyahat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikiyi kazanır ve hakiki bir manasını anlar. Çünkü, Cenab-ı Hak hakkında suret muhal olmasından, suretten murat, sirettir, ahlak ve sıfattır.
Evet, nasıl ki ehl-i tarikat, seyr-i enfüsi ve afaki ile marifet-i İlahiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüside, yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalble bulmuşlar. Aynen öyle de, yüksek ehl-i hakikat dahi, marifet ve tasavvur değil, belki ondan çok ali ve kıymetli olan İmân ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler.
Biri: Kitab-ı kainatı mütalaa ile, Ayetü'l-Kübrâ ve Hizbü n-Nuriye ve Hülasatü l-Hülasa gibi afaka bakmaktır.
Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakin derecesinde vicdani ve hissi, bir derece şuhudi olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalaa ile, imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine
Hayatı, hissiyatı, seciyeleri, mikyaslığı ve ayineliği kelimeleriyle, ve sigatları, ahlakı, halifeliği, firhisteliği ve eneniyeti kelimeleriyle; ve cami mahlukiyeti, mütenevvi ubudiyeti, ihtiyacatı kesiresi, fakrı, aczi, gayr-i mahdut naksı, gayr-i mahsur istidatlar kelimeleriyle lisan-i hakikat-ı insaniyenin şehadetiyle, Vâcibü'l-Vücud ve Vahidü l-Ehad olan Allah'tan başka hiçbir ilan yoktur.
çıkmaktır ki, sırr-ı akrebiyete ve veraset-i Nübüvvete bakar. Ve enfüsi tefekkür-ü imani hakikatinin bir parçası, Otuzuncu Sözün, ve "ene" ve "enaniyet"te ve Otuz Üçüncü Mektubun Hayat Penceresinde ve İnsan Penceresinde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş.
Bu hem Lahikaya, hem Sikke-i Gaybiye ye, hem Hülasa nın ahirine yazılsın.
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Halimin müsaadesizliği için müteaddit mektuplarınıza birtek perişan mektubumla cevap verdiğimden gücenmeyiniz.
Evvela: Gizli düşmanlarımız hükumetin ehemmiyetli ve bir kaç vazifedarlarını elde edip beni tazyikatla Menemen ve Şeyh Said hadisesi gibi bir hadise çıkarmak için bütün kuvvetiyle, en hassas damarlarıma dokunduracak tarzda, her desiseyi istimal ettiler. Gördüler ki, Eski Said yok; yenisi ise herşeye tahammül ediyor. O planı sair suikastlere, ezcümle zehir vermeye tebdil ettiler. Hıfz-ı İlahi onu da akim bıraktı. Şimdi o münafıklar resmen hükumetin nüfuzunu benden halkları ürkütmek ve vazgeçirmek için burada dehşetli bir propaganda ile istimal ediyorlar. Fakat siz hiç telaş etmeyiniz. İnayet-i Rabbaniye devam eder. Gittikçe fütuhat-ı Nuriye tevessü ediyor.
Saniyen: Bu defa Hasan Feyzi nin ve bir hafta evvel Halil İbrahim in şahsıma karşı fevkalade hüsn-ü zan ile mersiyeleri ve samimi ve hazin vedanameleri, az tadil ile üç sebep için kabul edildi.
Birincisi: Onlar, şahsıma değil, belki Kur'ân ve imana ve Nurlara hadimliğim ve o vazife-i kudsiyeye bakıp yazmışlar.
İkincisi: Onların ve onlar temsil ettikleri o civardaki halis kardeşlerimizin ve haddimin çok fevkındeki tarifatlarını, bir nevi samimi dua ve ulvi bir tefe ül ve yüksek bir arzu-yu hayır ve istidatlarının ve itikadlarının ve Nurlara pek ciddi alakalarının bir in ikası olmasıdır.
Üçüncüsü: Ben onların nazarında Risale-i Nur ve şakirtlerdeki şahs-ı manevisinin mümessili ve nümunesi olmam cihetiyle onların sebeb-i teşvikleri olan o harika hüsn-ü zanlarını ve kuvve-i maneviyelerini kırmak, maslahat değildir. O ikisine ve arkadaşlarına, hususan Ahmed Feyzi ve Denizli hapsindeki kardeşlerimize ve hakkımızda adalete çalışanlara binler selam...
Salisen: Çok defa benim sıkıntılarıma bir merhem hükmüne geçmiş ve yanımdaki sakladığım kahraman Hüsrev in çok mektupları ve onların herbirinden birer ehemmiyetli fıkrayı alıp mecmuunu Lahikaya geçirmek için zaman bulamıyorum.
İnşaallah, bir istirahat zamanında tetkik edeceğim. Ahmed Nazif in İnebolu talebeleri namına yazdığı ve Halil İbrahim in ağlatıcı mersiyesinden iştiraklerini gösteren mektubu, benim o havalideki sebatkar kardeşlerim hakkında endişelerimi izale eyledi. Cenab-ı Hak, onlardan razı olsun.
Rabian: Çoban İsa Köyünde Ahmed in mektubunda isimleri bulunan eski ve yeni kardeşlerimizin Risale-i Nur a çalışmaları ve çocukları da Kur'ân a ve Nurlara çalıştırmaları, bu vakitte Nurlara büyük bir hizmettir. Cenab-ı Hak onları muvaffak eylesin. Amin.
Hamisen: Münafık düşmanlarımın maddi ve manevi zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar, fakat maatteessüf, asabımda ve sinirlerimde ve hassasiyetimde, o zulümden öyle şiddetli bir tesir, bir heyecan, bir teellüm, bir teneffür gelmiş ki, en samimi dostumu ve tam sadık bir kardeşimi bir saat yanımda tahammül edemiyorum, ruhum kaldırmıyor. Hatta biri bana baksa da sıkılıyorum. Eskide bende biraz bulunan merdumgirizlik hastalığı, o zalimlerin gaddarane sıkıntılarıyla ve tarassutlarıyla bende çok şiddetlenmiş. Güya ölmeden evvel hayat-ı içtimaiye cihetinde ölmüşüm ki, bu hakikat ve bu sır için hakkımda, has kardeşlerim vefat mersiyelerini yazıyorlar.
Hem, buranın havası, benim asabıma pek çok dokunuyor. Bu kışın bir günü, Denizli hapsinin o geçirdiğimiz kış kadar bana ağır geliyor, beni üzüyor.
Evet, nasıl göz, bir saçı kaldırmıyor; aynen öyle de, şimdiki ruhum ve o durum, bir saç kadar sıkletten, ağırlıktan müteessir olduğu halde, Risale-i Nur'un ve şakirtlerinin selametlerine, onların bedellerine ve yerlerinde dağ gibi ağır tazyikat ve sıkıntıları memnuniyetle o ruh omuza çeker, tahammül eder ve şakirane sabreder diye size katiyen haber veriyorum. Fakat madem acz ve zaafım ve teessüratım çok ziyadedir; has kardeşlerim beni medihlerle yüklerimi ağırlaştırmaya bedel, dualarıyla ve şefkatleriyle ve himmetleriyle ve acımalarıyla yardım edip yükümü hafifleştirmek lazımdır. İnayet-i Rabbaniyenin bir cilvesidir ki, bu şiddetli merdumgirizlik hastalığıyla, zalimlerin tecrid-i mutlaklarını hiçe indiriyor, beni tazib etmiyor, bir cihette memnun ediyor.
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim, bu dehşetli asırda mükemmel tesellilerim ve varislerim,
Sizin fevkalade sa y ve gayretiniz Isparta ve civarını bir geniş Medresetü z-Zehraya ve bir Camiü l-Ezhere çevirdiğine bir delil de, bu defa matbaacıları da hayrette bırakan yazdıklarınız Asa-yı Musa mecmuasından yirmiden ziyade mükemmel tevafuklu nüshalarını bu yarım ümmi kardeşinize göndermenizdir. Cenab-ı Erhamürrahimin, sizlere, yazanlara ve yardım edenlere herbir harfine mukabil bin rahmet eylesin ve binler meyve-i Cennet ihsan etsin ve yüzer hasenat defter-i amalinizde yazdırsın. Amin. Amin. Amin.
Ben onlara baktım, kalbime geldi ki: Bu kahramanların şimdi de bir mükafatları yok mu?
Birden ihtar edildi ki: Onlar, bu mecmuayı yazmakla filozofları susturan, imana getiren kuvvetli bir ders-i imaniyi en evvel kendi kendine tam okuyorlar, manevi bir hazine kazanıyorlar.
Hem onların nüshaları, pek çokların imanlarını kurtaracaklar veya imana gelecekler. Bir hadiste vardır ki, "Bir tek adam seninle imana gelse, sahra dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır." Hem onlar, bu mübarek kalemleriyle, eski zamanda İslamiyetin büyük mücahid kahramanlarının kılıçlarının kudsi hizmetlerini görüyorlar. Elbette istikbal, onları ve Nurcuları çok alkışlayacak.
Saniyen: Asa-yı Musa mecmuasının başında bu gelen ve çizgiyle işaret edilen fıkra yazılsa münasiptir. İsteyen, bu mektubun başındaki kısmını da beraber yazabilir.
İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Celcelutiye sinde pek kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda Risale-i Nur dan ve ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber verdiğini, Yirmi sekizinci Lem a ile Sekizinci Şua tam ispat etmişler. İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur'un en son risalesini Celcelutiye de -1 - fıkrasıyla haber veriyor. Biz bir iki sene evvel Ayetü'l-Kübrâ yı en son zannetmiştik. Halbuki şimdi altmış dörtte telifçe Risale-i Nur'un tamam olması ve bu cümle-i Aleviyenin mealini, yani, karanlığı dağıtacak, asa-yı Musa (Aleyhisselam) gibi ışık verecek, sihirleri ibtal edecek" bir risaleden haber vermesi; ve bu mecmuanın "Meyve" kısmı bir müdafaa hükmüne geçip başımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi, "Hüccetler" kısmı da, Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve tahsine mecbur etmesi; ve istikbalde zulmetleri dağıtacak çok emareler bulunması; ve asa-yı Musa (Aleyhisselamın) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir mucizeye medar olmasına mukabil ve müşabih bu son mecmua dahi, "Meyve", on bir mesele-i nuraniyesi ve "Hüccetullahi l-Baliğa" kısmı on bir hüccet-i katıası bulunması cihetinde bize kanaat verdi ki, İmam-ı Ali Radıyallahu Anh, o fıkra ile doğrudan doğruya bu Asa-yı Musa ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkarane haber verir.
Salisen: Nur santralı ve Yirmi yedinci Mektupta çok ehemmiyetli fıkraları bulunan Sabri nin bu defaki mersiyesini Lahikaya geçirdik ve size de gönderdik. Ve çalışkan mübareklerden ve Nurların neşrine çok hizmet eden Hafız Mustafa nın yedi yaşında iken Altıncı Şuayı ve bana bir mektup yazan tam mübarek, masum mahdumu, burada, masumlar içinde Nurlara bir iştiyak uyandıracak. Onun namı Said Nuri olmalı; Nursi köydür, manasız olur. Sin olmasın, yalnız ye olsun; ta Nurlara alakasını göstersin. Daha çok şeyler yazacaktım, fakat başımda çok vazifeler ve işler bulunmasından kısa kesmeye mecbur oldum.
Said Nursi
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: İkinci vazife Mucizat Mecmuasına birinci vazifeyi bitirenler başlamalarını müjde vermeniz, sizleri bu hizmet-i imaniyede bana hakiki kardeş veren Erhamürrahimin, beni hadsiz şükre sevk eyledi. Hatt-ı Kur'âni lehinde birincisinin bir kerameti, merkezde hatt-ı Kur'âninin bir kursu açılması olduğu gibi, inşaallah ikincisi, daha mucizane bir keramet gösterecek.
Saniyen: Konyalı Sabri sizin vasıtanızla benimle muhabere etse, daha maslahattır ve münasiptir. Çünkü ekserce siz benim bedelime istediğini yapabilirsiniz. Mesela, tashihat için oradaki alimler tam yardım edebildikleri için, orada tashihat yapılsın, etsinler. Siz benim tashihimden geçmiş bazı nüshaları onlara gönderirsiniz. Hakikaten tashih meselesi ehemmiyetlidir. Bazan bir harfin ve bir noktanın yanlışı, kıymetli bir manayı zayi eder. En evvel yazanlar, bir kere güzelce mukabele etsinler. Sonra tashihçi adamlara ve bana versinler. Maşaallah, bu defa bana gelen Asa-yı Musa mecmualarında hem yanlışlar azdır, hem bir derece tashih edilmiş. Cenab-ı Hak hem yazanlardan, hem tashihçilerden ebeden razı olsun. Amin.
Salisen: Yozgat ta oturan, Risale-i Nur la alakadar Tonuslu Hoca Haşmet, evvelce vefatımı, sonra hayatta olduğumu işitip buraya samimi iki mektup yazmış. Ona benim tarafımdan selam gönderiniz.
Rabian: Rüştü nün çok defadır hususi selam eden kahraman biraderi Burhan, eskiden beri, ümmiliğiyle beraber, Nurlara lüzumlu zamanlarda ehemmiyetli hizmetleri için, onu da haslar sırasında her gün ismiyle kazançlarımızda hissedar ediyoruz.
Manidar bir tevafuktur ki, ben Hüsrev in ve Sabri nin mektupları gelmemesinden külli endişelerimi yazarken, aynı zamanda memulümün haricinde en cemiyetli ve bütün o endişelerimi izale eden müteaddit mektupları kapıya geldi.
Umum kardeşlerime selam...
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim ve ebed ve Hak yolunda hakikatlı arkadaşlarım,
Kastamonu efelerinden ve Nurun kahramanlarından ve Safranbolu fedakarlarından size oradan buraya gelen hususi mektuplarına hususi cevap vermeye müstehak ve layıktırlar. Fakat halim, vaktim müsaade etmediğinden, vasıtanızla bir kısa cevap verdiğime gücenmesinler.
Evvela: Hilmi, İhsan, Emin in, Taşköprülü Sadık ın mektupları beni çok mesrur eyledi. Hakikaten bu kardeşlerimiz, hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaparak Isparta kahramanlarıyla omuz omuza geldiler. Ben onların hem istirahatime, hem hapisteki arkadaşlarımızın ittifaklarına ve yeni Nurların hizmetine tam çalışmalarını hiçbir vakit unutmayacağım. Cenab-ı Hak onlardan ve sizden ebeden razı olsun. Ben, hayalen, çok defa eski zamana ve Kastamonu daki ve Barla daki malum yerlere ve seyrangahlara şevkle gidiyorum. Oralarda oturup ağlıyorum. O enislerimi hayalen görüyorum.
Kahraman Sadık ın kuvvetli ifadesine ve güzel yazısına benzeyen bir kısa mektup da, Safranbolu şakirtlerinin selamını da, Mustafa Osman ve Hıfzı (r.h.) yazıyor. Şüphelendim, acaba Sadık oraya gelmiş, yoksa onlar oraya gitmişler, veya başka Sadık namında bir kardeşimiz midir?
Barla sıddıkları Nurların yazmasına tam çalışmaları, herkesten evvel onların vazifeleridir. Çünkü Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübarek medreseyi talebesiz bırakmak caiz değil. İnşaallah, tekrar şenlenecek. Çalışanlara Barekallah deriz. Cenab-ı Hak tevfik versin. Amin.
Saniyen: Safranbolu nun sadık şakirtlerinden Osman ve Ahmed in iki mektupları, onların fevkalade sadakat ve Nurlara alakadarlıklarını gösteriyor. Maşaallah, Osman, az zamanda hem Kur'ân ı ders almış, hem Nurları yazmış; şimdi de Asa-yı Musa yı yazıyor. Fedakar Mustafa Osman ve Hıfzı ya tam bir kardeş ve Ahmed dahi tam alakadardır. Mektubunda imlası noksan olmasından, dediğini bilemedim. Onlara, Safranbolu da ve Kastamonu ve civarındaki kardeşlerime çok selam ve dua ederiz, dualarını isteriz. Medresetü z-Zehradaki Isparta ve civarı umum kardeşlerimize birer birer selam ve selametlerine dua ederiz.
Said Nursi
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Bir iki hafta Hüsrev in kalemiyle mektubunu almadığımdan; ve Konya ya gönderdiğim mecmuaların cevabı gelmediğinden; ve bir Vekil-i Dahiliye başta olarak, düşmanlarımız, anarşistlerle beraber beni emsalsiz tazyiklerinden; ve buradaki münafıklar bazı safdil dostlarımızdan hem Eskişehir e, hem Konya ya kitaplar gönderdiğimi ve Asa-yı Musa mecmualarını aldığımı haber almalarından endişeler ederken, birden hiç emsali görülmemiş bir buçuk metre kar ve dehşetli fırtına ve soğuk bu mevsimde gelmesi, bir hiddet, bir gazap, dört defa zelzeleler ve geçen sene yağmursuzluk gibi, Risale-i Nur ve şakirtleriyle münasebettar olabilir diye sordum: "Bu bela umumidir, yoksa Afyon ve Eskişehir vilayetlerine mi mahsustur?"
Dediler ki: "O iki vilayete mahsustur."
Ben de, elhamdü lillah, dedim. Demek Risale-i Nur a ve şakirtlerine umumi bir taarruz yoktur, belki yalnız bana ve elimdeki Nur lara... Çok güvendiğim Eskişehir, Denizli gibi bir medrese-i Nuriye olacağını tahmin ettiğim halde, Denizli den on derece noksan kalmasının sebebi, onları da Afyon ve Emirdağı gibi ürkütmektir. Her neyse, merak etmeyiniz, inşaallah bu hadise-i cevviye, aynı İstanbul mekteplerinin hadisesi gibi, gizli masonları, niyet ettikleri yeni bir taarruzdan vazgeçirdi. İnayet-i Rabbaniye himaye ediyor.
Saniyen: Bu defa yedi sekiz mektuplarınızı aldım. Hususi cevaplara halim, kalemim ve vaktim müsaade etmediğinden gücenmeyiniz. Mehmed Feyzi ve Emin in mektuplarını, ilişmeden Lahikaya geçirdik. O ikisi, sekiz sene hususi hizmetimde bulunmaları cihetiyle, haddimden çok ziyade tavsifatlarını bir nevi manevi dua ve sebeb-i teşvik ve kanaat, bir hüsn-ü zan ve tercüman-ı Nur haysiyetiyle Üstadlarına bir alamet-i sadakat ve bir vesika-i itikad ve irtibattır diye ilişmedim. Ve Feyzi nin merhume validesinin Risale-i Nur dersleriyle güzel ve Nurani vefatı, Nurların, şakirtlerine sekerat vaktinde ve sıkıntılı zamanlarında imdada yetişmesine bir parlak nümune olarak Lahikaya girmesi münasiptir.
Halil İbrahim in bu defaki mektubunda kaza ve kader-i İlahiden "Ne kadar? Nedendir?" diye çok suallerinin birden cevabı, bizlere mücahidane çok hasenat kazandıracak ve Nurlara herkesin nazar-ı dikkatini celb etmekle umuma okutmaktır. Fakat bir derece kaza ve kadere itiraz manasını hayale getirdiği için, şimdilik Lahika ile tamimi münasip olmaz. Ve mektubun ahirindeki Cevşenü l-Kebir den alınan fıkralar, dualar çok güzeldir.
Salisen: Hüsrev in mektubunda, Atabeyli kötürüm Ali ve Eğirdirli Kazım ın Nur lara tam şevkle hizmetleri, hatta ruhanileri de onları tebrike ve tahsine sevk eder. Ve Ali Köyünden bana mektup yazan on dört yaşındaki Mustafa Yeşil, pederiyle, hem Kur'ân a, hem Nurlara hizmetleri ve üç Alilerin gayret ve himmetleriyle o köy masumları Risale-i Nur a çalışmaları, değil yalnız beni, belki umum Nur şakirtlerini tahsine ve şükre sevk eder.
Rabian: Salahaddin,-Abdurrahman-ve Feyzi nin validesinin vefatı münasebetiyle yazdığı mektubun ahirindeki kaziye taziyesi ve haşiyede benim ölümümü kabul etmemesi ve Gavs-ı Azamın bir kısım himayeti Asa-yı Musa risalesine geçmesi diye beni sürurlarla ağlattırdı. Ve Safranbolu kahramanları Mehmed Feyzi ve Emin in şehnamelerine iştirakleri ve merkez-i hükumette umumi bir Arabi hattı ve hurufu kursu açılması ve Asa-yı Musa risalesinin fütuhatına ve kerametine alamet olmasını müjdelemeleri, pek büyük bir inşirah vermesiyle bu kışın bütün çektiğim sıkıntıları hiçe indirdi.
Denizli fedakar çalışkanlarından Tavaslı Molla Mehmed in sureten kısa, fakat manen uzun mektubunda, o dahi ölümüme razı olmuyor ve haddimden çok ziyade kıymet veriyor gördüm.
Hem ona, hem hapiste görüştüğüm kardeşlerimize, hem Hasan Feyzi ve Hafız Mustafa ve arkadaşlarına binler selam...
Umum kardeşlere selam eden, dualarınızın
tiryak gibi tesirini gören kardeşiniz
Said Nursi
� � �
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Medrese-i Nuriyenin eski masumlarından Ahmed in bu güzel ve halis fıkrasını umum Sava masumlarının ve kahramanlarının namına Lahikaya yazdık. Maşaallah, Hacı Hafız Mehmed in tam ona benzer bir kıymetli hafidi olduğunu gösterdi.
Saniyen: Safranbolu da Nur'un ehemmiyetli şakirtlerinden Hıfzı nın iki masum mahdumları biri on, biri de sekiz yaşlarında Asa-yı Musa mecmuasını yazdıkları ve bitmek üzere diye o masumlar bana bir mektup yazmaları, beni fevkalade sevindirdi.
Salisen: Bu kışta bana verilen elim sıkıntıların bir sebebi: Selaniklilerin istibdad-ı mutlakları, serbest fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor.
� � �
Yazıları yanlış telakki ve tefsirlere uğratılmakla senelerden beri çember içinde yaşatılan ve safi, samimi bir insan ve Müslümanlıktan başka hiçbir maksadı bulunmayan Bediüzzaman Molla Said nam masumun, ya bulunduğu yerde veya Ankara ya nakil ile orada hayat ve huzurunun muhafazası için sırf insaniyet namına yazılmış olan bu mahrem ricanameyi bizzat okumak nezaketinde bulunur ve genç zamanında yaptığı, unutulan hizmetlerine mükafaten ihtiyar halinde bu adamı serbest bir ölüm hayatına kavuşturmak lütfunu, diriğ buyurmazsanız, zat-ı keremkarlarına en büyük hürmetlerimi sunar, minnettarınız olurum.
Molla Said kimdir?
El an Afyon un Emirdağı kazasında ikamete memur olan Molla Said, doğumundan itibaren Türk kardeşleri arasında yaşamış, Türk seciyesiyle perverde olmuş, Umumi Harpte Kafkas ın karlı dağlarında kahraman askerlerimiz arasında gönüllü alay kumandanı olarak mücahede ve irşad için dolaşıp büyük bir harp madalyası almış, Sarıkamış taarruzunda, Bitlis in sukutunda yaralı olduğu halde esir olup senelerce Rus garnizonlarında çile çekmiş, firar edip İstanbul a gelerek ilmi kudretine binaen Darü l-Hikmeti l-İslamiye azalığında bulunmuş, Kuva-yı Milliye ihdasında halkı mücahedeye teşvik etmiş, Büyük Millet Meclisinin ilk senesinde Ankara ya gelerek Hacı Bayram misafirhanesinde birçok mütereddit kimselere vatanın müdafaası lüzumunu anlatmak hizmetinde bulunmuş olan bu hakiki vatanperver insanın, evvelce ibadete, imana, itikada müteallik yazdığı ve yazagelmekte olduğu eserleri, din ve dindarları sevmeyen bazı kimselerin, hususuyla dahiliye vekaletinde bulunmuş olan menfaatperest Şükrü Kaya nın mezhep ve rejimine uygun gelmemekle, asılsız isnad ve uydurma raporlarla bu zavallı adam yirmi küsur seneden beri hapis ve nefiy cezalarıyla perişan edilmiş ve iki sene evvelisi yine o yazıları bahanesiyle Kastamonu daki çilehanesinden kollarına kelepçe vurularak kendisine selam vermiş olan altmış altı adamla Denizli Cezaevine sevk ve onbir ay kadar hapsedildikten sonra, muzır telakki edilen o eserleri, evvela İstanbul Müftülüğünde bir heyet tarafından, bilahare Ankara da Diyanet Riyaseti ve Dil-Tarih Enstitüsü azalarından mürekkep bir komisyon marifetiyle aylarca tetkik olunduktan sonra, bu eserlerin hiçbirisinde devletin siyasetini ve asayişi rencide edebilecek en ufacık birşey görülmemekle, Molla Said ve Nur şakirtleri ve eserlerini okuyanlar, mahkeme kararıyla serbest bırakılmış ve Denizli de oturmasına müsaade olunmuş iken, maatteessüf, bu ihtiyar adam, az zaman sonra Denizli den Afyon'a ve oradan da Emirdağı kazasına teb id ve herhangi bir Türk kardeşiyle dahi temastan men edilmiş.
Sayın Beyim,
Cumhuriyet serbestiyetinden, Teşkilat-ı Esasiye Kanununun hürriyetinden mahrum kalan bu zavallı ihtiyar adam, her suretle himayeye layık, bakılmaya muhtaç, akraba ve taallukatı olmayıp sırf bir İslam hükumetin himayesine muhtaç bir İslam mütefekkiridir. Şair-i meşhur Akif Bey merhumun rivayetine nazaran, Mısır ın en maruf ulemasından olan ve garbın müteaddit lisan ve felsefesine aşina bulunan üstad-ı azam Abdülaziz Çaviş in yirmi küsur sene evvelisi el-Ehram ceridesindeki Said hakkında yazdığı "Fatinü l-Asr" başlıklı makalesini okuyan ve kendisiyle bizzat görüşen ilim adamları, bu zatın fıtraten ilmi kudretini ve İlahi mesleğini takdir edebilirler.
Sayın Beyim,
Kürtlük sözüyle türlü hakarete hedef olan Molla Said, seciyeten takdire şayan bir Türk aşıkı ve İslamiyet hadimidir. Haşiye Bundan memleketimiz içtimaen zarar değil, manen fayda görecektir. Ben, namus ve şerefim namına şehadet ederim ki, Molla Said, katiyen temiz bir adamdır. Onun için, sizin gibi milletin dahilen idare ve mukadderatına el koyan dirayetli zatlardan insaniyet namına temenniyatım şudur:
Yanlış anlayışlı jurnalcilerin sözleriyle hürriyet nimetinden, saf hava teneffüsünden, herhangi bir Türk kardeşiyle görüşmeden mahrum kalan bu adamı, hükumetin adaleti, makamınızın ehemmiyeti namına ve adl ve ihsan kaziyesine tevfikan olsun, bu adam hakkında dahi adalet ve kendisiyle de hiç olmazsa bir defa olsun hüsn-ü niyetle görüştükten sonra onun hakkında ibka veya ifna kararını vermek lutfunda bulunursanız, elbette ehemmiyetli vazifenizi kanun dairesinde ifa etmiş olacağınızdan dolayı tarihçe-i hayatınıza takdire değer bir fasıl derc buyurmuş, adaletperverliğinizi halka ve acizleri gibi bacağı kesilmiş, köşede kalmış hür fikirli vak a-nüvislere duyurmuş olursunuz efendim.
Milliyetini, memleketini candan seven; teninde, kanında,
Kürtlük, Arnavutluk, Boşnaklık kanı kokusu olmayan, Erzurum un eski milletvekillerinden, bacağı kesik,
Yeşil Oğlu Mehmed Salih
Haşiye
Evet, herbiri yüze mukabil binler Türk gençleri, masumları, ihtiyarları, Risale-i Nur a şakirt olmalarından, bu acip asırda, Türk Milletinin Devlet-i Abbasiye inkırazından İslam yardımına koşmaları gibi, bu şakirtler dahi aynen koştular. Değil yalnız Said, belki bütün ehl-i hakikat tahsin eder, Türk e dost olur.
Muhterem din kardeşim,
Kırk gündür yatakta sizinle meşgulüm. Hayal ve mesmuuma nazaran, huzurunuzun muhtel olduğuna zahibim. Tahminen on gün kadar evvelsi, sokaklarda "Halis Afyon tereyağım var" diyen birisini pencereden yanıma çağırıp biraz yağ aldım. Maksadım sizi sormaktı. Afyon dan Emirdağı kazasına sürüldüğünüzü, ahalinin sizinle görüşmesinin yasak olduğunu duyunca çok müteessir oldum.
Muhterem din kardeşim,
Bu mektubu size yazan, otuz bir sene evvelsi sizinle Erzurum un Esad Paşa Medresesinde, Umumi Harpte Kafkas ın karlı dağlarında ve yirmi dört sene evvel de mebusluğum hengamında Van Valisi Haydar Bey dostunuzla Millet Meclisi salonunda görüşen Erzurum un esbak mebuslarından Yeşil oğlu Mehmed Salih.
Mehmed Salih (r.h.)
� � �
Aziz Kardeşim Hasan Efendi! Sen benim tarafımdan kıymetli kardeşimiz Salih Efendiye yaz ki, ben ölünceye kadar onun bu insaniyetini unutmayacağım ve ona çok minnettarım ve çok selam ve dua ederim. Fakat ben her sıkıntıya karşı tahammüle karar vermişim. Hem ben iyiliği o reislerden beklemiyorum.
Said Nursi
� � �
Bana gönderdiğiniz Asa-yı Musa dan bir nüsha, cildsiz-yalnız sarı kağıt cild olmuş-Hüsrev in yazısına bir parça benzer, fakat üstünde Mustafa ismi var. O kimdir? Hangi Mustafa dır? Hem nüshanın üstünde "on üç yaşında Hatice, Ahmed in kızı" yazılmış. Bu Ahmed, hangi Ahmed dir? Hem ona, hem kızına bin barekallah! Bu yaşta bu koca kitabı hem dikkatli, tevafuklu, hem güzel sıhhatli yazmak, masumların taifesinin bir kahramanlığıdır. Kim görüyor, maşaallah der. Buradaki mektep görmüş hanımlarda bir şevk uyandıracak.
Nazif kardeşimizin mektubu ehemmiyetlidir. Hakikaten Amerika da, siyasete alet değil, belki dini, din için mutaassıbane iltizam edenler çok vardı. İnşaallah Asa-yı Musa yı alan, o dindarlardandır.
Keçeli Salahaddin, tam bir Abdurrahman dır; kahramanlıkta babasından geri kalmak istemiyor. Bizi de ara sıra adetimize muhalif olarak dünyaya baktırıyor. Eğer o Amerikalı ehemmiyetli alim bütün Risale-i Nur u istese ve neşrine söz verse, sizin meşveretinizle bir mükemmel takım ona vereceğiz.
Nazif in mektubuyla beraber bir mütekait efendinin vesveseye dair bir suali var. Eğer o adamın ciddi olarak Nurlara alakası varsa, böyle suallere hiç ihtiyacı olmaz. Hikmetü l-İstiaze Lem asını ve Yirmi Dokuzuncu Sözün melaike ve ruhanilerin vücutlarına dair kısmını okusun. Onun manasız ve yüz yerde cevabı bulunan vesvesesi ise, zındık maddiyunların şimdilik dehşetli vaziyetinden fırsat bulup bir aşılamalarıdır ki, o adam ondan müteessir olmuş, o suali sormuş. Ona selam ederim. Risale-i Nur, onun her müşkülünü halledebilir. Halisane, teslimkarane ona çalışsın, onu dinlesin.
Medrese-i Nuriyenin eski ve yeni kahramanlarından Marangoz Ahmed in mektubu, üç dört cihetten beni mesrur ve minnettar eyledi. O medresenin baş talebesi namını verdiği Ahmed ise, hem şehid Hafız Ali nin vazifesini yaptığını, hem Süleyman gibi kıymetli kardeşiyle ve küçük kerimesiyle üç tane Asa-yı Musa yı yazmaları ve mübarek Hasan Dayının hafidi olması, beni meraktan kurtardı, hem çok memnun eyledi. Cenab-ı Hak ona şifa ve onlara muvaffakiyet ve saadet versin. Amin. Amin.
Merhum Hafız Mehmed in iki kardeşi o merhumun vazifesini yapmaları ve Mustafa nın yazısı, Hüsrev in tatlı hattına mutabık gelmesi, benim nazarımda, yeniden iki Hafız Mehmed i bulmuş kadar memnun oldum.
Kahraman marangozun gayretiyle Gökdereli Hatip, Risale-i Nur a üç oğluyla beraber talebe olup yazmaya başlamalarıyla, hem onları, hem marangozu, hem köylerini tebrik ederiz. Ve marangozun onlara söylediği manzumesini Lahikaya geçirdik.
Atabeyli alil (kötürüm) Ali Osman ın yazdığı uzun mektubu ve Asa-yı Musa risalesi ve Nurların neşrinde cidden tesirli çalışması ve hizmet-i Nuriyede çok çalışkan Çilingir Ali ile ve dayısı Hasan ın ona yardım etmesi ve mübarek hülyaları ve tevafukları bizleri ferahlandırdı. Eğirdir kasabasını bana ziyade sevdirdi. Cenab-ı Erhamürrahimin onlardan razı olsun.
� � �